Suffe Ashabı

Cenabı Hak Ali imran suresi ayet.20.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey Muhammed seninle tartışmaya girişirlerse de ki: Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allaha teslim ettim. Kitap verilenlere ve kitapsızlara: siz de Allaha teslim oldunuzmu?de.Eger kendilerini Allaha teslim ederlerse, dogru yolu bulmuş olurlar. Eger yüz çevirirlerse, sana düşen ancak bildirmedir. Allah kulları görmektedir…***

Peygamber efendimiz (sav) Mekkeden, Medineye hicret ettikten hemen sonra yapmış oldugu işlerden birisi de Mescitler inşa etmek olmuştur. Medinede hemen Mescit yapmasının sebebi, belki de Müslümanların biraraya gelip toplanmaları için evlerinin yeterli olmadıgını ve arzu ettikleri gibi bir araya gelme imkanı vermedigini hissetmiş olmasıdır. Hazreti Peygamberin rehberliginde Müslümanlar yeni Mescitler yaptılar ve oraya Beytullah- Allahın evi adını verdiler. İnsanlar kimseden izin almaksızın oraya girecekler, İbadetlerini yapacaklar, İslamı ögrenecekler, birbirleriyle görüşecekler, kardeş olduklarını anlayacaklardı…

İslamdan önce Araplar, İbrahim aleyhiselam ile oglu, İsmail aleyhiselamın inşa etmiş oldugu KABE de ibadet ederlerdi. Kabe, Arap yarımadasının her yanından gelen hacıların ziyaret ve ibadet yeri olmuştu. Daha sonra Araplar, Allaha ibadeti terk edip putlara tapmaya başlayınca Kabeyi putların merkezi haline getirmişlerdi. Tek Allaha inanan araplarla, putperest araplar ibadet etmek için Kabe’de karşılaşırlardı. İslam gelince Müslümanlarda Kabe ye saygı gösterdiler ve onu mukaddes kabul ettiler. Hatta, henüz Kabe putlardan temizlenmeden önce Rasulullah (sav) Rukni yemani ile Rükni Esved arasında NAMAZ kılardı…

Müslümanlar, Mekkeden ayrılıp Kabede ibadet etmekten mahrum kalınca, yeryüzünün her bölge ve beldesinde Müslümanların toplanıp ibadet edebilecekleri ve İslam devletinin merkezi olmak üzere Mescitler yapmayı düşünüyorlardı. İşte bu sebeple Rasulullah (sav), Medineye hicret ederken Kuba denilen mahalde dört gün kalıp Kuba mescidini inşaa etti. İslamda ilk inşa edilen MESCİT Kuba mescididir…

Rabbimiz Tevbe suresi ayet.1.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Şüphesiz ki başlangıcından itibaren takva üzerine kurulan Mescitte NAMAZ kılman daha hayırlıdır. O Mescitte kendilerini maddi ve manevi kirlerden temizlemeyi seven kimseler vardır. Allah, kendisini temizleyenleri sever…*** Bu ayetin Kuba mescidi hakkında nazil oldugu ifade edilmiştir…Taberi…

Kuba dan sonra Medineye varan Rasulullahın (SAV) burada ilk işi Mescit inşa etmek olmuştur. Peygamber efendimiz (sav) Ebu Eyyub el Ensarinin evinde geçici olarak ikamet ederken, bir yandan da hemen hiç vakit kaybetmeden mescidin yapımına başlamıştır. Mescidin etrafına da eşi Müminlerin validesi durumunda olan Sevde ile Müstakbel zevcesi Aişe validemiz için iki oda ilave edilmiştir. Peygamber efendimizin Medinedeki inşaa etmiş oldugu Mescidin kapladıgı alan oldukça küçüktü. Uzunlugu otuz beş, genişligi ise otuz zira idi. (bir zira 75.80.cm.olduguna göre 28 metreye.yirmi metre yaklaşık boyutlarda oluyor) Mescidin temeli taştan yapılmıştı. Duvarları kerpiçten idi. Yüksekligi üç zira – yaklaşık.2.35. metre idi. Tabanında her hangi bir sergi yoktu. Mescidin üzeri açıktı, yagmur yagınca çamur olmaması için kum kaplanmıştı. Ancak bir köşesi hurma dallarıyla kapatılmıştı. Çünkü burada, dünyanın refah ve şatafatından uzaklaşıp, kendilerini ibadete ve dini ilimleri tahsile veren EHLİ SUFFE yaşıyordu…

Mescidin etrafında yapılan ve Peygamber efendimizin (sav) ikametine tahsis edilen odaların tavanı alçaktı. Hasan bin Ebil Hasan diyorki: Ben çocuktum. Rasulullahın evlerine girerdim. Tavanına elimle ulaşabiliyordum… Rasulullahın daha sonraki izdivaçlarında Mescidin etrafındaki bu odalara her hanımı için birer oda ilave edilmiştir. Hazreti muhammedin zevcelerine ait olan bu odalar, Emevilerin devrinde, en son zevcesi ölünceye kadar kaldı…

Halife Abdulmelik bin Mervan veya oglu Velid, bu evleri yıkıp Mescidi genişletti. Mescidi Nebevi, bundan sonra da bu günkü yapısına ulaşıncaya kadar degişik devirlerde zaman zaman genişletilmiştir. Rasulullah (sav) Medine ile tebuk arasında İslamın yayıldıgı her yerde bir Mescid inşasına ihtimam gösterdi Tarihçi İbni Hişam, Rasulullahın yaptırmış oldugu Mescidlerden bahsederken bunların on sekize ulaştıgından bahseder…

Bu tarihten sonra Mescidler çogalmış, İslamın yayılmasıyla yeryüzünün her tarafına yayılmış, Müslümanların girdigi her yere veya kurdukları her şehir veya köye bir veya daha çok mescid yapılmıştır. Rasulullahın (sav) yaptırmış oldugu Mescid degişik görevler ifa ediyordu. Daha önce geçtigi gibi ona Beytullah- Allahın evi deniliyordu. Müslümanlar ibadet ve sair işleri için burada toplanıyorlardı…

Rasulullahın Mescidi bir okuldu, bir mektepti. Müslümanlar dinin esaslarını burada ögrenirlerdi. Peygamber efendimizin (sav) Mescidi bir adliye idi, hukuki meseleler burada karara baglanırdı. Sefere çıkılacagı zaman Müslümanları burada toplar istişare eder ve karar verirdi. Hendek Muharebesinde, yaralı Müslümanları tedavi etmek için burada çadır kurmuştu Bu husus, İslami hastahanelerin mescidlerle olan irtibatlarının temelini teşkil etmektedir…

Mescitlerin görevlerinden biri de, İslami hizmette merkezlik etmekti. Rasulullah (sav) Mescitte Müslümanlar arasında oturup onlara dinlerini ögretiyor ve bilgilerini artırıyordu. Gelen heyetleri Mescitte karşılayıp İslamın esaslarını Mescitte teblig ediyordu. Bunun gibi, gerek kendi evinde ve gerekse Ashabının evinde kadınlara ve erkeklere dini bilgileri veriyordu. Mutlak surette inanıyoruz ki İslam Peygamberinin hayatı bu dini yaymak için, davet için, teblig için tutmuş oldugu yol, davetçiler için en güzel bir örnek teşkil etmektedir…

Rasulullah (sav) İnsanları İslam dinine davet etmek için varını yogunu seferber etmiş, İslamı teblig den vaz geçmesi için yapılan her türlü teklifleri reddetmiştir. Medine döneminde İslamın tebligi, iki farklı yol takip ediyordu: Bunlardan birincisinde Müslümanlara yeni dinin esasları ögretiliyor ve nazil olan Kuran ayetlerinin açıklaması yapılıyordu. İkincisinde ise Medinede henüz İslamiyeti kabul etmemiş olan büyük kitle kazanılmaya çalışılıyordu. İslamın Medine hakimiyeti tesis edildikten sonra Sıra medine dışına geldi. Bilindigi gibi, Medine de İslamiyet süratle yayılmış ve İslamiyetin girmedigi tek ev kalmamıştı. Rasulullah (sav), ilk merhalede İslamı kalplere iyice yerleştirmek ve dinin esaslarını ögretmek için, daha çok Müslümanlara yöneldi. Mescitte uzun müddet oturur, etrafına toplanan Müslümanlara dinin hükümlerini ögretir ve onları irşad ederdi. Müslümanlar akıllarına takılan şeyleri Rasulullaha sorar, Peygamber efendimiz de (sav) gerekli cevabı vererek onları aydınlatırdı… (Doguştan günümüze büyük islam tarihi.c.1.sayfa.291-293.)

Peygamber efendimiz (sav) İleride Ümmetin alimleri ve İslamın davetçileri olacak kimselere büyük önem verirdi. Çünkü biliyorduki, kendisinden sonra İslamın teblig görevi onlara intikal edecekti. Bu Müslümanların yetişmesi onun için çok önemliydi. Bu Müslümanlar yaılan medine mescidinin bir köşesinde kalırlardı. Az önce ifade ettigimiz gibi Peygamber Mescidinin tavanı açık olmasına ragmen, bu Müslümanların ikametine ayrılan bölümün üzeri hurma dallarıyla kapatılmıştı…

Bu Müslümanlar İslamın ilk üniversitesinin talebeleriydi bu Müslümanlar tarihe Ehli suffe diye geçecek olan mübarek insanlardı. Peygamber efendimiz (sav) biliyorduki; samimi önder ve komutanların yapacakları en önemli işlerden biri de, İslam sancagını kendilerinden devralacak, davalarının yükünü kendileriyle beraber ve daha sonra taşıyacak olan insanlar yetiştirmektir. Örnek ve önderimiz Peygamber efendimiz (sav), Ehli suffenin yetişmesi için elinden gelen her kolaylıgı göstermiştir. Tarihi seyir içerisinde o konuya bir bakalım inşaallah…

Ashabı suffe: Hicretten sonra Medinede Peygamber efendimizin yaptırdıgı mescidin suffe denilen bölümünde barınan fakir ve kimsesiz sahabilerdir. Bu sahabiler medineye başka yerlerden hicret edip gelen gelenlerdi. Ashabı suffe diye bilinen sahabilerin sayısı dört yüze kadar çıkmıştı. Bu sahabiler, Peygamber efendimizin yanından hiç atrılmazlar ve sohbetlerinden asla geri kalmazlardı…

Suffe, eski evlerdeki seki, sed gibi yüksekçe eyvan demektir. Dilimizde buna sofa da denir. İslâm tarihinde „suffe“ denilince, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Medine’deki mescidinin bitişiğindeki bu isimle anılan yer anlaşılır. Burada barınan sahabîlere de „ashab-ı suffe“ veya „ehl-i suffe“ denir. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VII, 46). Peygamber efendimizin (sav) mescidine bitişik sofada barınan ve islâmî tedrisatla meşgul olan bu sahabiler, gece gündüz Kuranı kerim okurlar, ilim ögrenirler, hadisi şerif ezberlerlerdi.

Ashab-ı suffe ictimaî, siyasî ve askerî nedenlerle Medine döneminde ortaya çıkmıştır. Kavim ve kabileleri arasında İslâm’ı yaşama imkânı bulamayıp gerek Hz. Peygamber (s.a.s.)’le beraber Mekke’den ve gerekse muhtelif yerlerden Medine’ye hicret eden fakir, yeri, yurdu olmayan kimseler burada barınırlardı. İslâmiyet’te ilk yatılı medrese burası olmuştur. Bundan sonra buranın durumu örnek alınarak İslâm aleminde medreseler hep camilerin etrafına yapılmıştır. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, II, 940).

Medineli müslümanlar olan Ensar evini-barkını,bütün mal varlığını geride bırakarak şehirlerine hicret eden müslümanlara maddî ve manevi yönlerden çok yardımcı oldular. Fakat buna rağmen, yer-yurt sahibi yapılamıyan bazı kimsesiz müslümanların açıkta kalmaması için böyle bir yer yapıldı. Suffe ehlinin ihtiyaçlarıyla Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzat ilgilenir, Beytü’l-mâl’e ve kendisine gelen malların büyük bir kısmını onlara ayırırdı. Kendisinin yetişemediği hâllerde Ashab’a tavsiye eder, evlerine Suffe ehlinden götürebilecekleri kadar misafir almalarını söylerdi…
Bu sebeple bunlara: Edyâfu’l-müslimîn (Müslümanların Misâfirleri) de denilmiştir. (Buhârî, Rikak, 17) Suffe ehlinin ihtiyaçlarıyla Peygamberimiz, kendi ailesinin ihtiyaçlarından daha çok ilgilenirdi. Bir defasında, değirmen çekmekten yorgun düştüğü için bir hizmetçi isteğinde bulunan kızı Fâtıma’ya peygamberimiz: „Kızım! sen ne diyorsun? Ben, daha henüz Ehli Suffe’nin ihtiyaçlarını temin edebilmiş değilim. “ demişti. Ashab-ı Suffe hayatlarını Peygamber medresesinden ilim ve irfan tahsil etmeye adamış seçkin kimselerdir…

Bunlar daima Mescid-i Nebevî’de bulunurlar, kendilerini ilim ve ibadete verirler, hep oruçlu olurlar, Kur’an tahsil ederler, Hz. Peygamber’in vaz ve irşâdını dinlerler, onunla beraber savaşlara iştirak ederlerdi. Onların geçimleriyle bizzat Hz. Peygamber ilgilenir ve ashabın zenginlerini de onla ra yardım etmeye teşvik ederdi. Gücü kuvveti yerinde olan Suffeliler, dağdan sırtlarında odun taşımak dahil olmak üzere ellerinden gelen işleri yapıyor, mümkün mertebe ihtiyaçlarını sağlamaya çalışıyorlardı. Yoksa Suffe, bir tembeller yuvası değildi. Son derece ihtiyaç ve zaruret içinde olsalar da, iffet ve vakarları onlara, başkalarından bir şey istemeye izin vermiyordu. Şu ayetin onlar hakkında indirildiği rivayet edilir. (Kurtubî, el-Câmi’u li Ahkâmi’l-Kur’an, III, 340)

Rabbimiz bakara suresi ayet.273.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşamayanlara; hayalarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin sandıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın; yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. Sarfettiğiniz iyi bir Şeyi, Allah Şüphesiz bilir…***

Peygamberimize bir şey ikram edildiği zaman Efendimiz, ne maksatla getirildiğini sorardı. Sadaka olduğu söylenirse kendisi kabul etmez Ashabı Suffe’ye gönderirdi. Şayet hediye olduğu söylenirse, bir kısmını ailesi için alıkor, bir kısmını yine Ashab-ı Suffe’ye gönderirdi.

Buhârî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifde Resulullah (sav): „İki kişilik yiyeceği olan, Ashab-ı Suffe’den bir üçüncüsünü, dört kişilik yiyeceği olan, bir beşincisini, yahut da altıncısını alıp birlikte götürsün“ buyurmuş ve bizzat kendisi on tanesini evine götürmüştür. Ebû Bekir (r.a.) da üç tanesini götürmüştür. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, II, 540)

Suffede sadece, kimsesiz sahabîler değil, zaman zaman, sevgili peygamberimizi görmek için gelen ve kalacak başka bir yeri olmayan misafirler de kalıyordu. Bunun yanında, evlenip ev-bark sahibi olanlar da Suffe’den ayrılıyordu. Bunun için, Ehli Suffe’nin sayısı daima aynı kalmamıştır. Kaynakların bildirdiğine göre Suffeliler’in sayısı;10-30-70-90-400 arasında değişmektedir. Bu rakamlar da, sayılarının zaman zaman değiştiğini göstermektedir.

Peygamberimiz Suffe ehlinin sadece maişetiyle değil, ibadet ve ilim hayatıyla da yakından ilgileniyordu. Şu hadise bunu göstermektedir: „Bir gün Resulullah (s.a.s.) evinden çıkarak mescide girdi. Mescidde iki halk ile karşılaştı. Bunlardan biri Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyor, diğeri ise ilim öğreniyor ve öğretiyordu. Bunları görünce mealen şöyle buyurdu:** İkisi de hayır işliyorlar. Bunlar Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyorlar. Allah, dilerse verir, dilerse vermez. Ama şunlar, ilim öğreniyor ve öğretiyorlar. Şüphesiz ben bir muallim öğretici-egitici olarak gönderildim…** buyurdu ve ilimle meşgul olanların yanına oturdu.“ (Dârimî, İbni Mâce)

Hadiste sözü edilen, bu iki topluluk da Ehli Suffe’den idi. Çünkü onlar, gündüzleri mescidde ilim ve ibadetle meşgul olur, Suffe’yi yatakhane ve ilmî müzakere yeri olarak kullanırlardı. (Ebû Dâvud, Büyû‘, 36) İlimle meşgul olan Suffe ehline başta Kur’an-ı Kerîm olmak üzere; yazı, hadisler, çeşitli dînî bilgiler öğretiliyordu. Öğretmenleri ise; başta sevgili Peygamberimiz (sav) olmak üzere, Abdullah b. Mes’ud, Übey b. Ka’b, Muaz b. Cebel, Ebu’d-Derdâ, Ubâde b. es-Sâmit gibi bilgin sahabîler idi…Az önce beyan edildigi gibi Ehli suffenin azaldıgı ve bazı anlarda da çogaldıgı olurdu. Tabiihallerde içlerinde evlenen, vefat eden, sefere çıkan oldugu zaman sayıları azalıyordu. Ehli suffe tabir caizse ilk İSLAM ÜNİVERSİTESİ idi…

Ehli suffenin kaldıkları, üzeri hurma dalları ile örtülü SUFFE ya da SUFFA denilen yerde, medine de evi barkı olmayan talebelerle, İslam dinini ögrenmek için başka memleketlerden gelen Müslümanlarda aynı yerde kalıyorlardı. Ehli suffeye, Ensardan Ubade bin Sabit yazı yazmayı ve Kuran okumayı ögretirdi. Peygamber efendimiz (sav) güzel yazı yazan Muhacirlerden Abdullah bin saidi de Ehli suffeye Muallim tayin etmişti. Daha sonraları Abdullah bin Mesud, Muaz bin Cebel, Ubeyy bin Kaab da Kuranı kerim ögretmekle vazifelendirilmişlerdir…

İlk İslam üniversitesinin talebeleri durumunda olan, Ehli Suffe ilme son derece düşkündü. Günlerini hep ibadetle geçirmeye gayret ederlerdi. Namazlarını hep Peygamber efendimizle beraber kılarlardı. Dünyevî meşgaleleri de olmadığı için zamanlarının çoğunu, ilmî müzakerelere ve Peygamberimizle (sav) beraber olmaya verebiliyorlardı. Belki de Peygamberimiz (sav), böyle bir imkânın doğması için onların ihtiyaçlarını gidermeye bu kadar ihtimam göstermiştir…

Peyamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Benim bu mescidime gelen, ancak hayrı ögrenmek veya ögretmek için gelir. O, Allah yolunda cihad eden kimse gibidir…**
Ashab arasında, 1000’den fazla hadis rivayet edenlere *Müksirûn*: Çok hadis rivayet edenler“ denir ve bunların hepsi yedi sahabîdir. Bu yedi sahabînin de üçü; Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî idi. Bu sahabîlerden Ebû Hüreyre şöyle buyuruyor:* Benim fazla hadis rivayet etmem çok görülmesin. Muhacir kardeşlerimiz çarşıda, pazarda ticaretle, Ensar kardeşlerimiz de tarlada bahçede ziraatle uğraşırken Ebu Hüreyre, boğaz tokluğuna Peygamberin mübarek nasihatlarını ezberliyor, onların şahit olmadığı olaylara şahit oluyordu… (Buhârî)*

Ehli suffe ilim ögrenmek ve ögretmekten başka bir şey düşünmüyordu. Onun için Suffe ashabına KURRA da deniliyordu. Peygamber efendimizin (sav) yanında olmaya düşkünlüğünden olsa gerek ki, Hz. Ömer’in oğlu Abdullahda, Suffe’de kalmayı, Mescid-i Nebevî’ye hayli uzak olan baba evine tercih etmiş ve ilimle, hadis öğrenme ile daha fazla meşgul olmuştur. Burada ilim ögrenerek yetişenler, yeni Müslüman olan kabilelere muallim olarak gönderilirlerdi…

Ehli Suffe, gönderildikleri yerde Kuranı kerimi ve hadisi şerifleri, yani İslamiyetin emir ve yasaklarını ögretirlerdi. Üstün meziyetlere sahip olan bu mübarel Sahabiler, büyük bir ilim ve irfan ordusuydu. Peygamber efendimiz(sav) onları çok sever, onlarla beraber oturarak sohbet eder ve beraber yemek yerdi. Onlarla dizdize oturan Peygamber efendimiz (sav) onlar dagılmayınca, kendisi de kalkıp gitmezdi. Geceleri onların bir kısmını çagırıp kendisi doyurur, bir kısmını da hali vakti yerinde olan Ashabının evlerine gönderirdi…

Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Bir kişinin yiyecegi, iki kişiye, iki kişinin yiyecegi dört kişiye, dört kişinin yiyecegi, sekiz kişiye yeter…** Başka bir hadis mealen şöyle:** İki kişilik yiyecegi olan, ehli suffeden üçüncüyü, dört kişilik yiyecegi olan, onlardan beşinciyi yahut altıncıyı götürsün…**

Peygamber efendimizin (sav) mescidinde hiç bir sohbetini kaçırmadan ilim ögrenen bu seçkin sahabileri, Medineli sahabilerde benzeri görülmemiş şskilde muhabbetle severler ve kendilerine ikramda bulunurlardı. İslamiyetin ve ilmin yayılmasında büyük hizmetler yapmış olan Ehli suffe ashabı kendi zamanlarındaki Müslümanlara ilim konusunda yardımcı oldukları gibi kendilerinden sonra gelen müslümanlara da örnek olma yolunda hayırlı bir çıgır açmışlardır…

Peygamber Efendimiz (sav) Suffe’de yetişen bu Müslümanları, bilgi ve kabiliyetlerine göre çeşitli hizmetlerde kullanıyordu. Meselâ; Yeni müslüman olan kabilelere Kur’an ve diğer dînî bilgileri öğretmek, onları İslâmî yönden eğitmek için Ehli Suffe’den muallim ve mûrşidler görevlendiriyordu. Raci‘ ve Bi’ri Maûne* vak’alarında tuzaga düşürülerek şehit edilen yetmiş kurrâ, böyle bir göreve giderken müşrikler tarafından şehit edilmişti…

İslâm’ı öğrenmek için kısa bir süre Medine’ye, Hz. Peygamber’in yanına gelenler; bir taraftan sevgili Peygamberimiz’le görüşürken, öbür taraftan, bilhassa Suffe ehlinden olan muallimlerden çeşitli İslâmî bilgileri öğreniyorlardı. Peygamberimiz, Suffe ehlinden olan Bilâl-i Habeşi ve Abdullah b. Ümmü Mektûm’u müezzinlikle göreviyle görevlendirmişti…
Ashabı suffeden Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatmıştır: * Bazan açlıktan öyle kıvranırdım ki, midem üzerine taş ile bastırırdım. Yine böyle bir gün Peygamber efendimiz (sav) halimi görüp; benimle gel buyurarak beni evlerine götürdü. Bir bardak süt vardı. Haydi Ehli suffeye git onları bana çagır. Buyurdu. Çagırmaya giderken; Bir bardak süt hepsine nasıl yeter ? Bana da bir yudum düşermi ki diye düşünüyordum.

Onları çagırıp gelince; Ya Eba Hureyre bu sütü al onlara ver. Buyurdu. Bardaktaki sütü sırayla hepsine verdim. Her biri doyuncaya kadar içiyor, fakat süt hiç eksilmiyordu. Hepsi içip doydu. Sonra Rasulullah efendimiz bardagı alıp bana gülümsedi. Süt içmeyen bir ben kaldım, bir de sen. Haydi sen de otur iç. Buyurdu. Ben de içtim. Bir kaç defa iç buyurdu. Tekrar tekrar içtim. Süt hiç eksilmedi. Artık içemeyecek derecede doydum deyince, Resulullah efendimiz: Öyleyse bardagı bana ver buyurdu. Verdim. Allahı tealaya hamd ve sena ettikten sonra Besmele çekerek sütü içtiler…*

Şurası bir gerçektir ki; Tarih boyunca bir kısım insanların diğerlerini beğenmediği ve küçümsediği,bazılarının kendini dev aynasında ve ayricalikli gördüğu dönemler her zaman olmuştur. Kendilerini üstun görenler, diğerlerinı devamlı küçümsemiş ve hakir gormüşlerdir. Halbuki onemli olan insanların birbirleri hakkında ne düşündükleri değil, Allah’ın onlar hakkında ne düşündüğüdur.Fakat inançla hareket edenler bu durumlarda daima Allah’a güvenmiş, O’na yönelmiş ve bunları aşmasını bilmişlerdir.

Suffe Ashabı; dünyada kaçırdıkları fırsatlara üzülmeyen,tam tersine ahirette kazanacakları mükafatları düşünerek sevinen, gösterişten uzak ve mütevazi bir hayat yaşayan, aileye ve dünya malına bel bağlamayan, dünya işlerinin kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoymadığı, az bulunan mübarek insanlardan oluşan, iyilik ve doğruluğu tercih eden bir topluluktur. Bunlar sayıları belli olmayan, yanlarına gelen misafirlerle coğalan, onlar gidince azalan, htiyaç içinde olmalarina rağmen fedakarlıktan asla kaçınmayan, sahip olduğu herşeyi başkalarıyla paylaşmaktan zevk alan, maddi sıkıntı içinde olsalar bile bunu hissettirmeyen ve hiç bir zaman hallerinden şikayet etmeyen insanlardı…

Peygamber Efendimiz (sav) Ashabı suffe ye şöyle buyuruyor mealen:* Öyle bir dönem gelecek ki; bazılarınız zengin olacak ve zengin olduğu icin sevinecek” buyurdu. Suffe Ashabı bunu duyunca endişeye düşerek, “Ya Rasülallah Bu olaylar yine biz müsluman olarak yaşarken mi olacak?” dediler.Hz.Peygamber’de “Evet!” deyince, Suffe Ashabı;“Eğer birgün biz zengin olursak; birçok köleyi esirlikten kurtarır ve ihtiyacı olan insanlara da bağışda bulunuruz” dediler. Bunun üzerine Hz.Peygamber; “Hayır! Sizin şu anki durumunuz o zamandan daha hayırlı. Size birgün zenginlik geldiğinde bir haset ve kıskançlik çukuruna düşecek, birbirinize düşman kesileceksiniz” buyurdu. **

Devir böyle giderken, kendilerini o günün elit tabakasi ve ileri gelenleri olarak gören bazıları Hz.Peygamber’in yanına geldiler. O esnada Hz.Peygamberin Suffe Ashabı ile beraber olduğunu ve onlarla sohbet ettigini görünce; hem onlara hakaret ettiler, hem de onlarla beraber aynı ortamda bulunmak istemedikleri icin Hz.Peygamber’e;“Eğer bizim senin yanında olmamızı ve sana destek vermemizi istiyorsan; onları yanından uzaklaştırıp, bizim istediğimiz insanlardan oluşacak bir meclis kurmalısın.

Çünkü biz bu ülkenin ileri gelenleri olarak senin yanına geldiğimizde; bu avam tabakasıyla beraber olmak istemiyoruz. Eğer bu teklifimizi kabul edersen; buna dair bir belge yaz ve imzalayarak bize ver” dediler.Peygamber efendimiz (sav) bu teklife ne cevap vereceğini düşünürken, Enam suresi ayet.52. nazil oldu. Mealen: *** Sabah akşam Allah’ın hoşnutluğunu arayarak yalvarıp yakaranları yanından kovma. Yoksa zalimlerden olursun***

Peygamber efendimiz (sav) bu ayet nazil olduktan sonra, derhal Suffe Ashabını yanına cağırdı, onlara selam verdi, yanlarına yaklaştı ve iyice sokuldu ve onlarla dizdize, gözgöze oldu. Bu olaydan sonra kehf suresi ayet.28. nazil oldu mealen Rabbimiz şöyle buyuruyor: *** Sabah akşam Rablerine dua edip, O’nun rızasını arayanlarla beraber sabret ve onlarla beraber ol. Dünya hayatının cazibesine aldanarak gözlerini sakın onlardan ayırma. Kalbi Allahı anmaktan gafil, kötü arzularının esiri ve işi gücü aşırılık olan kimselere de boyun eğme…***

Peygamber efendimiz (sav) Kütübi sitte de geçen bir hadiste mealen şöyle buyuruyor: ** Allahın, insanların ihtiyaçları için ayırdıgı kulları vardır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlardan yardım isterler. Allahın azabından emin olanlar işte onlardır…** Yine bir başka hadisinde mealen şöyle buyuruyor. ** İnsanların en şerlisi, şerrinden sakındıgı için halkın kendisini terk ettigi kişidir…**

Muslim’de rivayet edilen hadis mealen şöyle: ** Ümmetimin amellerinin iyiside kötüsü de bana arzedildi, iyi ameller arasında, yoldan gelip geçenlere eziyet veren şeylerin uzaklaştırılmasını da buldum…**

Ehli suffe mensubu olan Ebu Hureyre’den gelen bir hadis mealen şöyle: ** Kim, ilim tahsili maksadı ile bir yola girerse; Allah, ona cennete götüren yolu kolaylaştırır. Allahın kitabını okumak ve ögrenmek üzere, Allahın evlerinden birinde toplanan bir topluluk yoktur ki, onlara imanın artması neticesi bir kalp rahatlıgı gelmesin, onları Allahın rahmeti sarmasın, melekler onu çevrelemesin; ve Allah onları nezdinde bulunanlar arasında anmasın…Buhari…**

Günümüz diliyle ifade edecek olursak: Ehli Suffe; parasız-yatılı bir eğitim ve öğretim yuvası, bir islam üniversitesi, çeşitli hizmetler için de sanki askeri bir kışla, hazır bir kuvvet idi diyebiliriz. Ehli Suffe’den olan Ebû Zerr el-Gıfârî, Huzeyfe, Ammar, Habbâb, Ebû Hüreyre, Selmân-ı Fârisî, Suheybi’r-Rûmî, Ukbe b. Âmir, Ükkâşe, Abdullah b. Mesud, Berâ b. Mâlik gibi önemli sahabileri sayabiliriz. Allah hepsinden razı olsun…..

Peygamber efendimiz (sav) Ramuz el ehadis te rivayet edilen bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Ashabı Suffe hakkında “Sizlere müjdeler olsun ey Ashabı Suffe. Sizler ve sizden sonra size benzeyenler kıyamette benim arkadaşlarım ve kardeşlerim olacaklardır…**

Allahım bizlere hakkı hak bilip hakkı söyleme cesareti, batılı batıl bilip batıldan kaçınma gücü nasip eyle. Bizleri Müslümanların cemaatından ayırma. Bizlere, İslam kardeşligi, din kardeşligi, iman kardeşligi yolunda hayırlı kullarınla beraber olmayı nasip eyle. Bizlere seni sevenleri sevdir, seni sevenlerle iki cihanda bir olmamızı nasip ve müyesser eyle. Bizleri sıratı müstakimden ayırma. Bizleri sünneti seniyyeye sımsıkı baglananlardan eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

Sermedkadir…03.07.2009

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.