Teyemmüm Üzerine Notlar

Rabbimiz Maide Suresi ayet.6.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.***

Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Su bulamayınca, ellerini yere vurman, sonra onlara üfleyip yüzüne ve ellerine sürmen teyemmüm için sana yeterdi…(İbn Ebza ra. Buhârî.) ** Teyemmüm: Teyemmüm, sözlükte, kastetmek anla¬mına gelir. Fıkıh terimi olarak ise teyem¬müm su bulunmaması halinde veya kul¬lanma imkânı bulunmayan durumlarda, hadesi yani büyük ve küçük kirliliği gidermek niyetiyle, temiz toprak veya toprak cinsin¬den bir maddeye el ayalarını sürüp, onlarla yüzü ve iki kolu meshetmekten ibaret manevi, hükmi temizlik işlemini ifade eder.

Abdest ve gusül normal durumların, te¬yemmüm ise istisnai hallerin manevi, hükmi temizliğidir. Teyemmüm hem gusül ve hem de abdest yerine geçer. Teyemmüm hicretin beşinci yılında teşri‘ kılınmıştır. Şöyle ki hicri beşinci yılın şaban ayının ilk günlerinde Benî Müstalik (Müreysi‘) Gazvesinde Rasûlullah ile bin kadar İslâm askeri, susuz bir yerde gecelemişti. Sabah namazını kılmak için abdest alacak su bulamadılar. Sabaha yakın, ab¬dest ve gusül ile ilgili hükümleri de içeren „… Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız yahut herhangi biriniz ayak yo¬lundan gelirse yahut kadınlarla temasta bulunurda, su bulamazsanız, temiz toprak¬la teyemmüm edin. Yüzlerinize ve kolları¬nıza ondan sürün. Allah size güçlük çıkar¬mak istemiyor; fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz“ (el-Mâide 5/6) mealindeki âyet indi. Teyemmüm ile namaz kılmalarına izin verildi. Sahabiler buna çok sevindiler ve teyemmüm ederek sabah namazını kıldı¬lar.

İbni Kesir Tefsirinde Bu konu rivayetleriyle birlikte şöyle izah ediliyor: * Teyemmümün meşru‘ kılınmasının nüzul sebebini burada veriyo¬ruz. Zîrâ Nisa süresindeki bu âyetin nüzulü Mâide süresindeki konu ile ilgili âyetin nüzulünden öncedir. Şöyle ki: Bu âyet, içkinin kesinlikle haram kılınmasından önce nazil ol¬muştur. İçki Uhud harbinden sonra ve bir rivayete göre ühud’un he¬men akabinde Hz. Peygamber’in Benû Nadîr’i muhasarasında haram kılınmıştır. Mâide sûresi ve özellikle baş kısımları ise son nazil olan âyetlerdendir. Dolayısıyla teyemmümün meşru‘ kılınmasına sebep olan hadiseyi burada zikretmemiz daha uygun olacaktır. Güvenimiz Allah’a¬dır. İmâm Ahmed diyor ki: Bize İbn Numeyr’in… Hz. Âişe’den nak¬lettiğine göre; o, Hz. Esmâ’dan bir gerdanlık ödünç almış ve bu ger¬danlık kaybolmuştu. Rasûlullah (s.a.) kaybolan gerdanlığı aramak üze¬re bazılarını göndermiş, onlar da bunu bulmuşlardı. (Yolda) namaz vakti gelmişti ve yanlarında su yoktu. Onlar abdestsiz olarak namaz kıldılar ve bu durumdan Hz. Peygamber’e şikâyette bulundular. Bunun üzerine AUah Teâlâ teyemmüm âyetini indirdi.Üseyd îbn Hudayr Hz.Âişe’ye şöyle dedi: Allah seni hayırla mükâfatlandırsın. Allaha yemîn ederim ki; senin başına hoşlanmayacağın bir şey geldiğinde, Allah Teâlâ sana ve müslümanlara mutlaka bir hayır ihsan etmiştir. Hadîsin başka bir kanaldan rivayeti şöyledir:Buhârî der ki: Bize Abdullah İbn Yûsuf’un… Hz. Âİşe’den riva¬yetine göre o şöyle demiştir: Seferlerden birinde, Rasûlullah (s.a.) ile birlikte çıkmıştık. Beydâ’da —ya da Zât’ul-Ceyş’de— benim bir ger¬danlığım koptu. Rasûlullah (s.a.) ve yanındakiler onu aramaya ko¬yuldular. Bir su başında değillerdi ve yanlarında su da yoktu.

Halk Hz. Ebubekir’e gelerek; Âişe’nin yaptığını görüyor musun?, Rasûlullah (s.a.)ı ve halkı (burada) tuttu. Su başında değiller, yanlarında su da yok, dediler. Rasûlullah (s.a.) başını dizime koymuş uyurken Ebubekir gel¬di ve Rasûlullah fs.a.s.) ı ve insanları hapsettin, su başında değiller, yanlarında su da yok, dedi. Hz. Âişe şöyle anlatır : Ebubekir beni azar¬ladı ve Allah ne dilediyse söyleyerek eliyle böğrüme vurmaya başladı. Rasûlullah (s.a.) dizimde olduğu için hareket etmemeye çalışıyordum. Rasûlullah (s.a.) susuz olarak sabahleyin kalktığında Allah Teâlâ te¬yemmüm âyetini indirdi de teyemmüm ettiler. Bunun üzerine Useyd İbn Hudayr: Ey Ebubekir ailesi, bu sizin ilk bereketiniz değil, dedi. Hz. Âişe şöyle der: Üzerinde olduğum deveyi kaldırdık ve gerdanlığı altında bulduk.

Hadîsi Buhârî, Kuteybe ve İsmail’den; Müslim de Yahya İbn Yah¬ya kanalıyla Mâlik’ten rivayet etmiştir. İmâm Ahmed, Ya’kûb kanalıyla… Ammâr îbn Yâsir’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.) yanında hanımlarından Hz. Âişe de bulundu¬ğu halde Evlâ’ul-Ceyş (herhalde Zât’ul-Ceyş olmalıdır) de geceledi. Hz. Âişe’nin Zafâr taşından bir gerdanlığı kopmuş ve halk onu aramak üzere orada kalmıştı. Sabah aydınlanıncaya kadar (gün ağarıncaya) da aramaya devam etmişlerdi. Yanlarında su yoktu. Allah Teâlâ pey¬gamberine temiz toprakla teyemmüme ruhsatını indirdi de müslüman-lar Rasûlullah (s.a.) ile birlikte kalktılar, ellerini toprağa vurdular, sonra (ondan) bir şey almaksızın ellerini kaldırdılar ve elleriyle yüzle¬rini, omuzlarına kadar ellerini, avuçlarının İçlerinden koltuk altları¬na kadar mesnettiler.

Hadîsi İbn Cerîr de şöyle zikreder: Bize Ebu Küreyb’in… Ebu’l-Yakzân’dan rivayetine göre; o şöyle demiştir : Rasûlullah (s.a.) ile bir¬likteydik ve Hz. Âişe’nin bir gerdanlığı kaybolmuştu. Rasûlullah (s.a.) gün ağanncaya kadar (orada kaldı). Hz. Ebubekir Hz. Âişe’ye kızmış¬tı. Allah Teâlâ peygamberine (ya da bu olay üzerine) temiz toprakla meshetme ruhsatını indirdi. Ebubekir, Âişenin yanına girerek; şüphe¬siz ki sen (çok) bereketlisin (ya da mübareksin). Senin sebebinle (bize) bir ruhsat indi (indirildi), dedi. Ellerimizi (toprağa) vurduk: Bir vu¬ruş yüzlerimiz için, bir vuruş da omuz ve koltuk altlarına kadar olmak üzere ellerimiz içindi.

Hafız Ebu Bekr İbn Merdûyeh rivayet ediyor : Bize Muhammed İbn Ahmed îbn İbrahim’in… Eslâ İbn Şureyk’den naklettiğine göre; o şöy¬le dedi: Rasûlullah (s.a.) in devesini yürütüyordum ve soğuk bir gece¬de cünüb oldum. Rasûlullah (s.a.) yola çıkmak istedi. Cünüb olduğum halde devesini yürütmek istemedim. Ölürüm veya hastalanırım diye soğuk su ile yıkanmaktan da korktum. Ensardan birisine söyledim ve Rasûlullahın (sav) devesini o yürüttü. Sonra bir miktar taşı (gü¬neşte) ısıtarak suya attım ve suyu böylece ısıttım. Onunla yıkanarak Rasûlullah (s.a.) ve ashabına yetiştim. Rasûlullah (s.a.) : Ey Eslâ, gö¬rüyorum binitin değişmiş, buyurdular. Ben; Ey Allah’ın Rasûlü deveyi ben değil, ensârdan birisi yürüttü, dedim. Allah Rasûlü niçin? diye sorduğunda da; cünüb olmuştum, soğuktan korkup (gusül etmedim). (Ensârdan olan o kişiye) deveyi yürütmesini söyledim ve taşları kız¬dırarak onlarla suyu ısıtıp yıkandım, dedim. Bunun üzerine Allah Teâlâ : «Allah Afüvv ve Ğafûr olandır.»a kadar olmak üzere : «Ey îmân edenler, sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar… namaza yaklaş¬mayın.» âyetini indirdi.

Bu izahlardan anşlaşıldıgı gibi; Teyemmümün meşruiyeti yani dini bir hü¬küm oluşu, Kitap, sünnet ve icmaa ile sabittir. Mahmut toptaş hocaefendi bu konuda diyorki: * Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirsekle¬re kadar ellerinizi yıkayınız. Başlarınızı mesnediniz. Topuklara ka¬dar ayaklarınızı yıkayınız. Eğer cünüpseniz temizleniniz. Eğer hasta olsanız veya yolculuk üzere olsanız veya tuvaletten gelmişseniz veya kadınlarınıza yaklaşmışsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir top¬rağa teyemmüm ediniz, yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla mesnedi¬niz. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Ancak sizi temizlemek ve şükredesiniz diye nimetini tamamlamak ister.

Bu ayeti kerimede abdestin dört farzı bildirilmekte. Eller yıkandıktan sonra yüz yıkanır. Yüz: Yukarıdan saçların bittiği yerden çenenin altı ile kulak yumuşaklarının arasıdır. Dirsekler dahil olmak üzere kollar yıkanacak. Baş meshedilecek, Mezhepler arasında mikdarında ihtilaf vardır. Hanefilere göre başın dört¬te birini meshetmek farzdır, ve ayak topuklarına kadar yıkanacak. „Ve ercüleküm“ kelimesindeki kıraat farklılığından hareketle şiiler, ayaklarını yıkamak yerine meshetmeleri peygamber efendimizin ve asha¬bın uygulamasına uygun değildir. Ancak Şiilerin bu yanlışını esas alarak onlara karşı Amerika’nın veya bir diğer kâfirlerin yanında yer almak da bizim yanlışımızdır.

Cünüplükten temizlenmek için ağzımızı, burnumuzun içini ve bütün vücudumuzu su ile yıkamak hanefilere göre farzdır. Bir kişi hasta olur, suyu kullanamazsa veya suyu kullanması hastalığını artırırsa abdest ala¬cağında veya cünüplükten temizleneceğinde teyemmüm eder. Yolculuk anında eğer su bulamazsa teyemmüm eder. Rabbimiz teyemmümü de tarif ediyor. Elleri toprağa vurarak önce yüzümüze sürüyoruz. Sonra ikinci defa toprağa veya toprak cinsinden bir şeye vurarak sol elimizle sağ kolumu¬zu, sağ elimizle sol kolumuzu meshederiz. Allah’ın dini kolaydır. Yaşan¬ması da kolaydır. „Toprakla temizlik olur mu?“ diyenlere efendimizin Buhari’de riva¬yet edilen „mü’min pis olmaz“ sözüyle cevap veririz.

Biz Allah’ın huzu¬runa hazırlanıyoruz. Abdest, gusul veya teyemmüm bizi ruhen hazırlayan faktörlerdir.(Mahmut Toptaş.Şifa Tefsiri.)* İnanan insanlar Cenabı hakkın tüm emir ve yasaklarını mutlaka birtakım hikmetler içerdiği inancı ile onun hükümlerine uyar. Bununla birlikte, İslâmiyet’te emredilen ve yasaklanan fiille¬rin akıl ile kavranılabilecek yarar ve zararla¬rı da söz konusudur. Abdest ve gusülün faydalarını anlamak zor değilse de, ilk bakışta, teyemmümün ne gibi bir faydası olduğu hususunda tereddüde düşülebilir, hatta toprak yahut toprak cinsi bir madde¬ye el sürmenin vücudun mikrop kapmasına yol açabileceği düşünülebilir.Herşeyden önce dikkat edilmelidir ki, teyemmümde el sürülecek olan maddenin „temiz“ olması Kur’ân-ı Kerîmin ilgili âyetinde açıkça şart koşulmuş bir husustur. Yine unutulmama¬lıdır ki, teyemmüm, suyun bulunması ha¬linde geçersiz kalan bir temizlik yoludur. Şu halde bu sembolik temizlenme yolu İle, bir taraftan kişiye kendisini su bulunmadığı zaman bile temizlik fikrinden soyutlama ması gerektiğini hatırlatma, diğer taraftan da teyemmümün geçerli olması için bu¬lunması gereken özürler açıklanırken görü¬leceği üzere kişiyi olabildiğince su ile temizliğe yöneltme görevi ifa ettiği düşü¬nülebilir. Fakat aklen yapılabilecek bu ve benzeri izahların üstünde olmak üzere, müminin asıl amacı Allah’ın emrine kayıtsız şartsız boyun eğmek ve kulluk sınavında başarılı olmaya çalışmak olmalıdır.

İslâm Alimlerine göre; Teyemmüm ilk defa İslâm ümmetine tanınmış bir kolaylık hükmüdür. Fıkıh bilginleri bu kolaylık hük¬münün ruhsat veya azimet olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Bazılarına göre bu bir ruhsat, diğer bir kısmına göre azimet, bir kısmına göre ise bu, su bulunmaması ha¬linde azimet, suyu kullanma imkânı bu¬lunmayan durumlarda ruhsattır. Teyemmüm belirli durumlarda yapılması gereken aslî bir temizleme yolu olmayıp, bazı şartlarla, İki aslî temizlenme yolu olan abdest ve gusülün yerine geçen bir „bedel“ hükümdür.

Biz Hanefîler’e göre teyemmüm mutlak be¬deldir; su bulununcaya kadar hükmi kirliliği yani hadesi ortadan kaldırır, abdest ve gusülün yerini tutar. Bu anlayışa göre, namaz vakti girmeden teyemmüm etmek caiz olduğu gibi, kişi bir teyemmüm ile su bulununca¬ya kadar dilediği kadar farz veya nafile namaz kılabilir. Biz Hanefılerin dışındaki üç mezhebe göre teyemmüm mutlak değil zarurete bağlı bedeldir… Bu Konuyu enine boyuna güzel bir şekilde inceleyen Yusuf Kerimoglu hocaefendi diyorki: Esasen teyemmüm temiz yerden yüz ve ellere yapılan meshin ismidir. Kasd şarttır çünkü kasıd niyettir. Teyemmüm’ün sahih olabilmesi için; birtakım şartların bulunması gerekir.

Bunlar: 1. Suyun bulunmaması veya kendisi ile suyun bulunduğu yer arasında bir mil (dört bin adım) veya daha fazla mesafe bulunmasıdır.Su bulunduğu halde, onu kullanmaya güç yetirememek (Hastalık, soğuktan helâk olma veya düşman korkusu gibi sebeblerle) teyemmümü meşru kılar. Hapsedilmiş olmak ve hapsedenlerce suyu kullanmasına müsaade edilmemek de, suyun hükmen yokluğu demektir. 2. Niyet etmek!.. Abdestsizlikten veya cünüblükten temizlenmeye niyet edilmeden yapılacak teyemmüm sahih değildir.

3. Teyemmüme mani olabilecek maddelerin yüz ve ellerde bulunmaması şarttır. Mum, yağlı boya gibi kalın maddelerin, teyemmümden önce temizlenmesi gerekir. 4. Meshin üç parmak veya daha fazlası ile yapılması şarttır. 5. Teyemmüm alırken, abdeste mani olan engellerin bulunmaması esastır. Hayız, nifas ve abdest’e mani olan diğer engeller. 6. Su bulunmadığı halde, çevrede „Suyun bulunabileceği zannının“ galip olması durumunda, onu aramak. Essah olan kavle göre; 400 arşın kadar suyu sorup-araması vacib olur.7. Teyemmüm edilecek azaların tamamının meshedilmesi de şarttır.

TEYEMMÜM’ÜN RÜKÜNLERİ: Ayet-i Kerime’de geçen „Said-i Tayyib“ ibaresini esas alan Hanefi Fûkahası „Teyemmüm toprak cinsinden olan temiz şeylerle yapılır“ hükmünde ittifak etmiştir. Dolayısıyla teyemmüm’ün birinci rüknü: Temiz topraktır. Toprak cinsinden olan, kum, çakıl, kireç, tozlu taş, tuğla ve kiremit gibi maddelerle de teyemmüm caizdir. Yumuşatılıp eritilebilen demir, bakır, tunç, cam, altın, gümüş ve benzeri maddeler toprak cinsinden değildir. Bedai’de de böyledir. Bunlarla teyemmüm caiz olmaz. Ayrıca yanınca kül olan odun, ot ve benzeri şeylerle de teyemmüm yapılamaz.

Resûl-i Ekrem (sav)’in: „Teyemmüm iki darb’tır (vuruştur). Bir vuruş yüz içindir. Bir vuruş da elleredir.“ Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi Fûkahası: „Teyemmmüm iki vuruştur. Bunlardan birisiyle yüzünü mesheder. Diğer vuruşta ise, ellerini dirseklerine kadar mesheder. Hilkatinde bir değişiklik olmasın diye, toprağın döküleceği kadar ellerini silkeler. Zahir rivayeye göre; meshin uzuvların her tarafını kaplaması esastır. Çünkü teyemmüm, abdestin makamına kaim olur. Bu sebeble parmaklarının arasını hilâllemek ve parmaklardan yüzüğü çıkarmak gerekir ki, mesh tamam olabilsin“ hükmünü beyan etmiştir.

Sonuç olarak; teyemmüm’ün iki rüknü“nü: „Yüzün tamamını meshetmek“ ve „dirseklerle beraber kolları meshetmek“ şeklinde özetlemek mümkündür. Teyemmüm etmek zorunda kalan mükellef; önce pak ve temiz bir toprak bulmak zorundadır. Bu toprak cinsi bir madde de olabilir. Kollarını dirseklerinden yukarıya kadar sıvar. Elinde yüzük veya bilezik gibi birşey varsa bunları çıkarır. Elinde veya yüzünde teyemmüm’e mani olacak, herhangi bir pislik (Mum, yağlı boya vs.) varsa onları temizler. Alauddin El Haskafi: „Teyemmüm, yüzünü ve dirseklerle beraber kollarını kaplamak sûuretiyle yapılır. Hatta bir kıl veya burnunun kenarını bıraksa caiz olmaz. Elindeki yüzüğü veya bileziği ya çıkarır, yahut oynatır. Bununla fetva verilir. Kollar dirseklerle beraber mülahaza edildiği için kolu kesik olan kimse dirseğine mesh eder.“ hükmünü zikrediyor. Dolayısıyla ön hazırlık buna göre yapılır.

Daha sonra; kat’i bir niyet şarttır. „Taharete niyyet ettim veya Namaz kılmak için niyet ettim veya cünüblükten temizlenmeye niyet ettim“ gibi sözler kâfidir. Hatta teyemmümde, abdest için veya gusül için, tasrih etmek şart değildir. Abdesti irade ederek teyemmüm etmiş olsa caizdir ve cünüblükten teyemmüm etmiş sayılır. Fetva bunun üzerinedir. Niyet’ten sonra besmele çekerek; iki el teyemmüm edilecek olan yer üzerine konur. Eller önce öne doğru sürülür, daha sonra geriye doğru çekilir. Daha sonra iki el kaldırılıp, birbirine değdirilerek silkelenir. Her iki el yüzün üzerine konularak; her tarafı kaplamak suretiyle meshedilir. Hatta bir kimse kaşlarının altı ile gözlerinin üstünde kalan yerleri mesh etmemiş olsa, teyemmüm caiz olmaz. Serahsi’nin Muhiyt’inde de böyledir.

İbn-i Abidin: „Şakaklarla kulaklar arasındaki beyaz yerleri de meshetmek lâzımdır. Mücteba’da „İnsanlar bundan gafildirler“ denilmiştir“ hükmünü zikrediyor. Yüz tamamen meshedildikten sonra, ilk vuruşta olduğu gibi, yine her iki el yere konur. Önce öne doğru sürülür, sonra geriye doğru çekilir ve kaldırılarak silkelenir. Sonra sol elin avuç ve parmaklarıyla; sağ elin parmak uçlarından itibaren dirsekle beraber dış kısmı ve iç kısmı tamamen sıvazlanarak meshedilir. Sonra sağ elle; aynı şekilde sol kol meshedilir. Böylece teyemmüm tamamlanmış olur…(Yusuf Kerimoglu. Emanet ve Ehliyet.)

İnancımız odurki; rabbimiz bizlerin her ibadetinde, muamelesinde aklımıza gelen gelmeyen her hususta bizlere kolaylıklar bagışlamıştır. Teyemmümde bunlardan birisidir. Dünyanın neresinde olursak olalım, konumumuz ne olursa olsun Allaha ibadet etmemizde hiç bir husus bizleri engelleyemez. Rabbimiz mutlaka her konuda kolaylıgını bizlere duyurmuştur. İşte Nisa suresi ayet.43.te bunlardan birisidir, mealen şöyle: *** Ey iman edenler! Siz sarhoş iken – ne söylediğinizi bilinceye kadar – cünüp iken de – yolcu olan müstesna – gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır…***

Konumuz Teyemmüm ama önemine binaen bu ayetin bütün tefsirini Ali Küçük hocaefendidien okumak faydalı olacaktır sanıyorum. * İçkili olan, ya da namazda uyuklayan kişi ne dediğini bilmez bir vaziyette Allah’a teslimiyet bildirirken belki isyan içine düşebilir. Sar¬hoşken Allah’ı övecekken belki de Allah’ın gazabını celp edecek sözler söyleyebilir. İşte insan eğer namazda ne dediğini, ne okudu¬ğunu bilemeyecek kadar sarhoşsa namaza yaklaşmayacak. Namaz kılamayacak kadar aklı olmayan kişi namaza duramaz. Böyle bir adamın namaz kılması caiz olmadığı gibi ona bir şey de anlatılamaz. Tıpkı uyuyan bir kimseye bir şeyler anlatmaya benzer buna anlatmak.

Zira sarhoştur o. Tabi herkes içki sarhoşu değildir. Hattâ hayatta insanı sarhoş eden öyle şeyler vardır ki içkiden daha beterdir. Çünkü içkinin tesiri geçince insan ayıkır ama onların tesiri ölünceye kadar geçmez. Meselâ adam mal sarhoşudur, makam sar¬hoşudur, kadın sarhoşudur, ben bilirim sarhoşudur ki ölünceye kadar bu sarhoşluklarının tesiri geçmez. İşte görüyoruz, kimi insanlar dünyalık elde edeceğiz diye na¬mazda ne dediklerinin, ne okuduklarının farkında değiller. Okudukları sûrelerin ne anlama geldiğini? O sûrelerle Allah’a nasıl bir taahhütte bulunduklarını ? Allah’tan hayatlarını düzenlemek üzere ne tür mesaj¬lar aldıklarını bilmemektedirler. Yâni namazda ne dediklerini, ne oku¬duklarını bilmeden, kalplerinde, kafalarında, akıllarında, dünyalarında Allah huzurunda olmanın şuurundan uzak altın, gümüş, para, pul, çek, senet düşünceleri olduğu halde sarhoşça bir namaz kılmakta¬dırlar.

Ekonomik sarhoşluklar, siyasal sarhoşluklar, ailevi sarhoşluklar içinde kılınan bir namaz da herhalde bu yasağın kapsamı içine gire¬cektir. Bu sarhoşluklardan kurtulup okuduğumuz sûrelerin ne anlama geldiğini, o anda Allah’la nasıl bir diyalog halinde olduğumuzu anla¬yacak bir noktaya gelmek zorundayız. Dünyada bu kadar şeylere za¬man bulabilen bir Müslüman okuduğu sûreleri tanıyacak kadar bir zamanı kalmamışsa sarhoş değil de nedir bu adam? Elbette dünyaya verdiği değeri dinine vermeyen bir Müslüman dünyada sarhoşluğun daniskasını yaşıyor demektir.

Namaza başlarken “Allahu Ekber”derken, “Elhamdü lillahi Rabbil âlemin” derken, “Sübhanallah” derken, “İyyake nabudu ve iyyake nesteiynu” derken bunların ne an¬lama geldiği bilmeden bir namaz kılıyorsa bir Müslüman, onun kıldığı namaz sarhoşun kıldığı namazdan farksızdır. Allah için bu konuda kendimizi bir daha gözden geçirelim. Allah için birkaç hafta, birkaç ay tüm işlerimizi bırakalım, tüm meşgalelerimizi terk edelim ve namazla¬rımızda Allah’ı hamd etme, Allah’ı tesbih etme, Allah’ı yüceltme, Al¬lah’ı zikretme, Allah’tan mesaj alma, Allah’a tekmil verme sözlerimizin ne anlama geldiğini öğrenelim. Bu din işi yahu. Dünya işine benze¬mez. Tüm dünyayı kaybetseniz bile ne önemi var?

Dünyanın da âhiretin de en büyük değer ölçüsü olan namazı düzgün kılarak ebedî hayatımızı kurtarmaya çalışalım. Düzgün bir namaz kılarak dünya ha¬yatımızı da düzene koyalım. Namaza özdeş bir hayat, hayata özdeş bir namaz kılalım inşallah. Ben böyle deyince kimi müslümanları şöyle serzenişlerde bulunduklarına şahit oluyoruz. Ne yani şimdi işimizi, aşımızı bırakalım mı? Dükkanlarımızı mı kapatalım? Böyle diyenlere diyorum ki: vallahi siz bu kitabı kapatıp bir hayat yaşarken dükkanı kapatmışsınız, açmışsınız ne fark eder? Allah için bir düşünün; on yıl öncesine oranla bugünkü mal varlığınız ne kadar arttı? Bir de Kur’an sünnet bilginize bakın. Bu on yıl içinde ne kadar artmış ? Allah’tan korkun. Arkadaşlar, bir de âyeti kerîmeden anlaşılıyor ki sarhoş olan birisinin irtidatı da geçersizdir.

Çünkü az evvel ifade ettiğim gibi sahâ¬beden bir zatın sarhoş iken kıldırdığı namazda Kâfirun sûresinde ki “La a’büdu ma ta’büdun” ”Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam” âyetindeki “La” yı nafiyeyi hazfederek okuduğu halde, yâni “Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza taparım” şeklinde okuduğu halde sahâbeden hiç kimse onun küfrüne hükmetmemiştir. Ve işte bu âyeti kerîmesinde Rabbimiz de: “Ey İman edenler! Sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayın” buyurarak onların mü’min olduklarını tescil buyurmuştur. Ve cünüp iken de yolculukta olmanız hariç gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın. Evet demek ki bir Müslüman cünüp iken de, abdestsiz iken de namaza yaklaşmayacak. Abdestsiz iken abdest alıncaya, cünüp iken de gusledip cünüplükten temizleninceye kadar namaza yaklaşmayacak. Ancak yolculuk müstesnadır.

Yolculukta olanlar yıkanma imkânlarının kısıtlı olması sebebiyle teyemmüm ile namazlarını kılabileceklerdir. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, veya biriniz ayak yolundan (Hacet yerinden) gelmişseniz, yahut kadınlara dokunmuş, helâl yol¬dan kadınlarıyla beraber olmuş da gusledeceği yahut abdest alacağı bir dönemde su bulamamışsanız, bu durumda temiz bir toprakla te¬yemmüm edin. Hafifçe yüzlerinize ve ellerinize sürün. Muhakkak ki Allah sizin için çok afuv ve Ğafûr olandır. Sizin için çok affedici ve ğufran sahibidir. Görüyor musunuz Rabbiniz ne kadar affedici, ne ka¬dar ve kusurlarınızı, eksiklerini görmezden gelicidir. Evet kadınlara dokunmuşsanız. Buradaki dokunma anlamına gelen “Lemese” kelimesinin anlamı konusunda ihtilaf edilmiştir.

Hz. Ali, Abdullah İbni Abbas, Ebu Mûsâ El Eş’ari, Übey Bin Ka’b gibi kimi selefimiz bunun kadınlarla cinsel ilişki anlamına geldiğini ki Ebu Hanife bunu tercih etmiştir. İbni Mes’ud, Hz. Ömer, ve İbni Ömer gibi kimi sahâbe de kadına elle dokunmak mânâsına anlamışlardır ki İmam Şâfiî de bu anlayışı tercih etmiştir. Bu konuda bir üçüncü gö¬rüşü de İmam Mâlik Efendimiz tercih etmiştir ki o da kadınlara cinsel haz veren bir dokunuşla dokunmadır şeklindedir. Ama hiçbir cinsel arzu hissetmeksizin gerçekleşen dokunmalar bunun dışındadır der İmam Mâlik. Hastasınız, yahut seferdesiniz ve su bulamadınız.

Bu hadîse¬nin ilk başlangıcı da Hz. Ayşe annemiz sebebiyledir. Ayşe annemizin bir seferde gerdanlığı kayboldu da onu arama sebebiyle Müslümanlar namazlarını geciktirdiler, sonra su da bulamadılar, Mevlâ’mız teyem¬mümü meşru kılıverdi. Rabbimiz kullarına böylece bir lütufta bulunu¬verdi. İşte Ayşe annemiz sebebiyle o günkü Müslümanlara gelen bu lütuf böylece kıyamete kadar tüm Müslümanlara bir lütuf olarak de¬vam ediverdi. Te¬yemmüm bir şeye niyet etmek, kast etmek anlamına gelir. Bilirsiniz niyetle eller iki kere toprağa vurulur, yüz ve eller dirseklere kadar sü¬rülüp meshedilir. (Ali Küçük. Besairul Kuran.)

Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır:** Bana beş haslet verildi ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir. Bunlar: Ben bir aylık mesafeden düşmana korku verilmek sûretiyle mansur oldum. Yer bana (bir rivayette) ve ümmetime mescid ve temizleyici kılındı. Ümmetimden her kim namaz vakti gelirse namazını kılsın. Bana ganimetler helal kılındı. Benden önce kimseye helâl kılınmamıştı. Bana şefaat verildi. Eskiden bir peygamber hasseten kendi kavmine gönderiliyordu. Ben bütün insanlara umumi olarak gönderildim“ buyurmuştur. Bu hadisi Buhari ve Müslim ve diğer hadis imamları rivayet etmişlerdir. Hatta Suyuti onun mütevatir olduğunu söylemiştir.

Sonuç olarak; teyemmüm kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Müslümanlar için gerektiginde güzel bir kolaylıktır. Yeterki bizler Rabbimize ibadet edelim, emir ve yasaklarına teslimiyet gösterelim, Her hükmüne nasılını, niçinini ve nedenini sormadan itaat edelim, Kendi aklimiza, fikir ve görüşlerimize göre kaçamak yollar arayıp ibadet ve taatlarımızı askıya almayalım. Bizim adımız Müslümandır, müslüman ise teslim olan manasına anlaşılmıştır. Bizler teslim olmasını bilecegiz inşaallah.

Teslimiyet der demez aklımız Bakara suresi ayet 85. gelir mealen şöyle: *** Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir…***

Konumuzu bir hadisi şerif ile noktalayalm inşaallah. Mealen şöyle:** Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme, güçlükte, kolaylıkta, neşeli ve kederli hâllerde, onu dinleyip itaat edeceğime dâir biat edip, söz verdim. Yine, bize karşı yaptığı tercihlerde, ehline karşı herhangi bir işte tartışmayacağımıza, nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize, Allah uğrunda kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dâir biat edip, söz verdik. (Ubâde ra. Buhârî.) **

Allahım bizleri İslam dininin güzelliklerinden, ışıgından, nurundan faydalananlardan eyle. Bizleri Rasulullah ve onu temiz ashabına uyan, itaat eden ve o mübarek insanların anladıgı, yaşadıgı, davranışlardan örnek alanlardan eyle. Bizleri Sünneti seniyyeye sımsıkı sarılan ümmeti muhammedin takipçileri eyle. Bizleri yolların en dogrusu olan sıratı müstakimden ayırma. Bizleri Sünnet ve cemaat ehli olanlardan eyle. Günah, kusur ve hatalarımızdan, nasıl Abdest, gusül ve teyemmümde arınıyorsak öylece temizlenenlerden eyle. Sen herşeylere kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir…09.11.2011

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.