Vasiyetin Hayatımızdaki Yeri

Cenabı hak Maide suresi ayet.106.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey inananlar Birinizin ölümü yaklaştıgında, vasiyet ederken, içinizden adil iki kimseyi; veya yolculukta iken size ölüm belası çatacak olursa, sizden olmayan iki kişiyi aranızda şahit tutun. İla ahir…***

Vasiyet konusunda Peygamber efndimizden gelen rivayetlere de bakacak olursak: İbni ömer den gelen rivayet mealen şöyle: ** Resulullah (sav) buyurdular ki: „Hakkında vasiyet edebileceği bir malı bulunan Müslüman kimsenin, vasiyeti yanında yazılı olmaksızın iki gece geçirmeye hakkı yoktur…**

Ebu Davud un rivayeti ise mealen şöyle: ** Hz. Enes anlatıyor: „Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a ölüm vakti geldiği vakit, Aleyhissalâtu vesselâm’ın can çekişirken yaptığı vasiyetin hepsi: „Namaz(ı ihmal etmeyin) ve sağ ellerinizin sahip oldukları(nın yani kölelerinizin hukukuna riayet edin)“ demek olmuştur.“ ***

Ebu Hureyreden gelen rivayet mealen şöyle: *** Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: „Şüphesiz, Allah Teâla hazretleri, (ahirete göndereceğiniz hayır) amellerinizi artırmak için, vefatınız zamanında mallarınızın üçte birini size tasadduk etti (vasiyet etme yetkisini verdi).“ ***

Câbir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor:*** Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: „Kim vasiyet yapmış olarak ölürse doğru bir yol ve sünnet üzere ölmüş olur; takva ve şehadet üzere ölmüş olur, mağfirete uğramış (günahları bağışlanmış) olarak ölmüş olur.“ **

Muaviye İbnu Kurre babasından naklen anlatıyor: ** Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: „Kim, ölüm yaklaşınca vasiyette bulunur ve vasiyeti de Allah’ın kitabına uygun olursa, bu vasiyeti, onun hayatında vermeyi ihmal ettiği zekâtına kefâret olur.“**

Buharinin zamanımıza ulaştırdıgı hadisi şerif mealen şöyle: ** Sa’d İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: „Resulullah aleyhissalâtu vesselam Veda haccı senesinde, bende şiddet peyda eden bir ağrı sebebiyle yatmakta olduğum hastalıgım için bana geçmiş olsun ziyaretine geldi.

Ey Allah’ın Resûlü dedim. Gördüğünüz gibi ağrım çok şiddetlendi. Ben mal mülk sahibi bir kimseyim. Bana vâris olacak tek kızımdan başka kimsem yok. Malımın üçte ikisini tasadduk etmek istiyorum!“ dedim. Hemen „Hayır, olmaz!“ buyurdular.

„Yarısı?“ dedim. Yine „olmaz!“ buyurdular.

„Üçte biri? dedim.

„Üçte birini mi? Üçte bir de çok. Senin vârislerini zenginler olarak bırakman, halka ihtiyaçlarını açan fakirler olarak bırakmandan daha hayırlıdır. Sen azîz ve celîl olan Allah’ın rızasını arayarak her ne harcarsan, -hatta bu, hanımının ağzına koyduğun bir lokma bile olsa- mutlaka onun sebebiyle mükâfaatlanacaksın“ buyurdular. İla ahir…**

Ebu Davud da geçen Hadis mealen şöyle: ** Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: „Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: „Ey Ebu Zerr! Ben seni zayıf bir kimse görüyorum. Ben kendim için sevdiğimi senin için de aynen severim. Öyleyse iki kişi üzerine emir olmayasın, yetim malına da velilik yapmayasın.“**

Vasiyet: Mana olarak bir şahsın kendi mal varlıgı üzerinde serbestçe yaptıgı ve ölümünden sonra hukuki bir mana ifade edecek, hukuki bir netice meydana getirecek olan tek taraflı, ölüme baglı bir tasarruf. Lügat manası olarak baktıgımızda ise Vasiyet: baglamak, bitiştirmek, emretmek bir işi birisine ısmarlamak, bir malı ölümünden sonra bagışlama anlamlarını taşıyor vasiyet…

Fıkıh Istılahında Vasiyet iki aynı manada kullanılmaktadır. Bir malı veya menfaati ölümden sonraya bağlayarak bir şahsa veya hayır kurumuna karşılıksız olarak bağışlamak (Tehanevî, Keşşafu Istılahati’l Funûn, II,1526; Nasuhî Bilmen, Hukuku İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, V, 115).

Bir kimsenin ölmeden önce, küçük çocuklarının mâlî işlerini yürütmekte veya terikesinde tasarrufta bulunmakta birisini yetkili kılmasıdır (Tehânevî, aynı yer). Malını veya bir malının menfaatına ölümüne bağlayarak bir şahsa veya hayır kurumuna hibe eden kişiye vasî, kendisine mal veya menfaat bırakılan (vasiyet edilen) kişiye veya hayır cihetine mûsâ leh, vasiyet edilen mala ya da menfaate mûsâ bih, vasiyette bulunma olayında îsa denilir.

Vasiyet Çeşitleri

Fıkıh kitaplarımıza baktıgımızda Vasiyet çeşitlerinin şöyle izah edildigini görürüz. Vasiyet bir olay veya zamanla kayıtlı olmazsa, mutlak vasiyet, belirli bir olayla veya zamanla „şu işim olursa“, „şu zamana kadar ölürsem.“ gibi kayıtlı olursa mukayyet vasiyet; mûsâ bihin miktarı, malın üçte biri, dörtte biri gibi bir oranla değil, belirli bir miktarla belli olursa mürsel vasiyet; miktar belli edilmeden terikenin üçte biri dörtte biri gibi bir oran vasiyet edilirse bu vasiyete de gayri mürsel vasiyet denilir. Vasiyet edilen şeyin mal veya menfaat olması bakımından da vasiyetler, vasiyye bi’l-mal ve vasiyye bil’l-menfaat kısımlarına ayrılırlar (Bilmen, a.g.e., V,115; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhu, VIII, 9).

Vasiyet, İslâm’ın meşru kabul ettiği akitlerdendir. Tarihî açıdan bakıldığında vasiyetin İslâm’dan önce de var olduğu görülmektedir. Mesela Romalılarda aile reisi malında vasiyet yoluyla ve hiç bir kayda tabi olmadan dilediği gibi tasarrufta bulunuyordu. Hatta bazan malının tamamını yabancılara vasiyet edip, kendi varislerini mirastan mahrum bırakabiliyordu. Daha sonra bir takım değişiklikler yapılarak, babanın malının en az dörtte birini çocuklarına bırakması zorunlu hale getirildi. Cahiliye Araplarında da vasiyet sınırsız bir şekilde vardı. Araplar, kendi akrabalarını muhtaç bırakmak pahasına büyüklük taslamak için, mallarının tamamını yabancılara vasiyet ediyorlar ve bununla övünüyorlardı (Zuhaylî, a.g.e., VI, 7). Demek oluyor ki, İslâm vasiyeti ihdas etmedi, hazır buldu. İslah ederek güzelce düzenledi ve aynı zamanda tavsiye etti.

Vasiyet, tüm İslâm müctehidlerine göre meşrûdur. Meşrûiyeti, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Yukarıda da örneklerini aldıgımız gibi Peygamber efendimizin (sav) hadislerinde de vasiyet ile teşvik edilmiştir… Bu âyet ve hadislerin delaleti yol göstericiligi doğrultusunda İslâm alimlerinin tümü vasiyetin meşru olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla vasiyet İcma ile de meşrudur (Merginânî, el-Hidâye, IV, 232).

Vasiyetler dînî açıdan beş grupta toplanırlar:

Vacip vasiyetler: Bir Müslümanın hayatında iken ödemesi gereken ama ödeyemediği borçlarını veya başkasına ait hakları -bu borçlar Allah hakkına taalluk edebileceği gibi kul hakkı da olabilir- ödenmesi veya sahiplerine verilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Aynı şekilde, hac, zekat, oruç gibi ibadetler kendisine farz olduğu halde eda edemeyenler, üzerinde keffaret borcu olanlar hac ve zekâtın edasını, orucun fidyesinin verilmesini, kefaretlerin ödenmesini vasiyet etmek zorundadırlar (İbn Kudâme, a.g.e., VI, 444; İbn Abidîn, Reddu’l-Muhtar, VI, 648, haylî, a.g.e., VIII, 12).

Müstehap vasiyetler: Hali vakti yerinde olan kişinin, varis olmayan akrabalarına, yoksullara ve hayır kurumlarına vasiyette bulunması müstehaptır.

Mübah vasiyetler: Akrabalardan veya yabancılardan zengin olanlar için vasiyette bulunmak mübahtır.

Mekruh vasiyetler: Fakir varisi olanların, mallarını vasiyet etmeleri ittifakla mekruhtur. Ayrıca Hanefilere göre, kim olursa olsun fisku fücur ehline vasiyette bulunmak da tahrimen mekruhtur.

Haram olan vasiyetler: Haram bir işin yapılması için vasiyette bulunulması ittifakla haramdır. Mesela, bir Müslümanın kilise yapılması, şarap fabrikası inşası gibi haram olan bir şeyi vasiyet etmesi haramdır. Bu tür vasiyetlere uyulmaz. Ayrıca meşru cihetlere bile olsa malın üçte birinden fazlasının vasiyet edilmesi de caiz değildir. Şayet vasiyet edilmişse, varislerin, malın üçte birisinden fazla olan kısmında bu vasiyete uymaları mecbur değildir. Ancak, isterlerse uyabilirler. Hambelilerdeki sahih görüşe göre bu tür bir vasiyet mekruhtur (İbn Kudâme, a.g.e., VI, 445; Zuhaylî, a.g.e., VIII, 12, 13).

Vasiyette icab ve kabul, vasiyet kelimesi ile olabileceği gibi vasiyete delâlet eden başka kelimelerle veya yukarıda belirtildiği gibi delâleten de olabilir. Bu hüküm Hanefilere göredir. Cumhura göre ise delâleten kabul olmaz, mutlaka sözle yapılması gerekir (Zühaylî, a.g.e., VIII, 18).

Vasiyetin Fıkhi Hükümlerine kısaca bakacak olursak:

Vasiyet, bütün alimlere göre bağlayıcı olmayan bir akittir. Çünkü bir teberrudur – verme ve bagışlamadır. Vasiyette bulunan vasiyete karşılık bir şey almamaktadır. Dolayısıyle, ister sağlıklı halinde, ister hastalık halinde vasiyet etmiş olsun, istediği zaman vasiyetinin tamamından veya bir kısmından dönebilir (İbn Kudâme, a.g.e., IV, 518; Zeylaî, Tebyinü’l-Hakaik, VI,186; Meydanî, el-Lilbab Şeriru’l-Kitap IV, 178; Şirbînî; Muğni’l-Muhtâc, III, 71, 72).

Şartlarını haiz olan bir vasiyet sahihtir. Vasiyet mutlaksa, vasiyet eden şahıs öldüğünde ve vasiyet edilen şahıs kabul ettiği andan itibaren, bir zamana veya şarta bağlı ise şartın tahakkuku ve zamanın gelmesinden itibaren vasiyet edilen mala sahip olur. Vasiyetin yerine getirilmesi miras taksiminden önce gelir. Ölünün bıraktığı terikede yapılacak ilk işlem, techiz ve tekfin, sonra borçların ödenmesi, peşinden de vasiyetlerin infazıdır (Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu Feraizi Siraciyye, 2-5).

İkinci Manada Vasiyet

Bir kimsenin, ölmeden önce küçücük çocuğuna ait malî işleri yapması veya terikesinde tasarrufta bulunması için birisini yetkili kılmasının, vasiyetin fıkıh ıstılahındaki ikinci manası olduğunu söylenmiştir. Akıl hastalığı, bunama, akıl zaafı ve sefahat sebebiyle, bir kimsenin tasarruf yetkisi elinden alınmış ve işlerin yürütmesi için birisi tayin edilmişse buna da kayyum denilir. Kayyum vasi mesabesindedir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, II, 276). Şimdi de kısaca bu manadaki vasiyet üzerinde duralım.

Bir kimseyi, mallarında veya çocuklarının işlerinde tasarruf etmekte yetkili kılan kişiye mûsî, yetkili kılınan şahsa vasî veya musâ ileyh, bu zatın sahip olduğu sıfata da vesâyet denilir.

İslâm Fıkhında prensip olarak vasî tayin etme yetkisini babaya vermiştir. Şayet baba vefat etmeden önce birisini vasî seçmişse çocuğun mallarında tasarruf etmek onun hakkıdır. Şayet seçmemişse ve varsa, sıra dede (babanın babası) ve onun tayin ettiği vasîdedir. O da yoksa o zaman vasî tayini hâkimin salahiyetine girer. Demek oluyor ki, çocuğun malı üzerindeki tasarruf yetkisi sırayla, baba, babanın vasîsi, babanın vasîsinin vasîsi, dede, dedenin vasîsi, dedenin vasîsinin vasîsi ve hâkimin vasîsine aittir (Mecelle, madde, 974; Karaman, a.g.e., I,196). Anne, kardeş, amca gibi akrabaların küçüğün malı üzerinde tasarruf yetkileri yoktur denilmiştir.

Vesayet, Vasiyet eden kişinin icabı ve Vasiyet edilen şahsın kâbûlü ile meydana gelir. Tek taraflı bir irade yeterli değildir, dolayısıyla vasînin kabulü şarttır. Vasînin, âkil, bâliğ, hür ve taarrufa ehil olması gerekir. Bir gayri müslimin, Müslüman üzerindeki vesayeti caiz değildir denilmiştir. (Ş.İ.A.Hüseyin kayapınar.)

Bu konuyu bir misalle daha açık bir şekilde izah edelim inşaallah. Bir vasiyet örnegi hazırlayalım inşaallah: Kayseri şehrine baglı Kocasinan ilçesi Amarat mahallesinde oturan Manifaturacı – tekstilci Abdulaziz efendi yanında bulunan kişilerin şahitliginde Abdulbaki efendiye derki: Allahu tealanın emriyle vefat ettigim zaman bıraktıgım malların hepsi ve bütün alacaklarım alınarak, önce adet üzere techiz ve tekfin yıkama, kefenleme ve gerekli olan hususlar yapılıp, sonra borcum çıkarsa, olan malımdan bunları ödeyip geriye kalan üçte biri ayrılsın. Bu ayrılan üçte bir içinden Kılamadıgım namazlarım, tutamadıgım oruçlarım, yemin ve adak keffaretim yapılsın…

Sonra Dinimize uygun olarak kalan malımdan Müslüman olan fakirlere dagıtılsın. Şu kadar liraya örnek olarak helva ya da lokma pişirilip fakirlere yedirilsin. Şu kadar lira ile Mezarım yapılsın. Eger artan param ya da malım kalırsa vekil tayin ettigim vasim diledigi şekilde hayır ve hasenata harcasın. Bu vasiyetimi yerine getirmeye Abdulbaki efendiyi seçtim ve vasi tayin eyledim der ve huzurda bulunanların yanında vasi olan kişi duydum, dinledim ve kabul ettim der. Yapılan vasiyeti en iyi bir şekilde yapmayı üzerime alıyorum der Şahitler de biz de hazır bulunduk, gördük, işittik ve şahit olduk diyerek şehadet ederler vasiyeti yazılı ise imza ederler…

İslam Fıkhına göre, Vasiyet eden kişinin malının üç te birini hayırlı işlerde kullanması için bir vasi tayin edilip, vasi tayin edilen kişi de bu kadar malı hayırlı işlere verse, ölünün varisleri , bu malı ya da bu kadar parayı nerelere verdin diye soramazlar. Tabiidirki varislerin terikeden payları böylece üçte iki dir. İslam hukukuna göre de, bir kimse vasiyetinden dönebilir Vasiyetini hayatta iken inkar etmesi vasiyeti iptal etmez. Vasiyette bulunan kimsenin vasiyetini yerine getirmeyi kabul eden kimse, o kişinin ölümünden sonra vasiyeti yerine getirmeyi reddedemez…

Emin sıfatını taşımayan kişiler fasıklar yani açıkça günah işleyen kimseler, veya İslam devletinde zımmi olarak bulunan o devletin uyrugunu kabul eden gayrı müslimler eger vasi tayi edilirse Kadı – Hakim bunları degiştirme hakkına sahiptir. Şu kadar varki ücretle vasi tayin etmek caiz degildir lakin belirlenmiş bir ücret ona vasiyet edilirse o zaman o kadar meblagı alabilir…

Vasiyet İslam Fıkhında geniş bir şekilde açıklanmış ve izah edilmiş konularımız içerisindedir. Daha fazla teferruata ve detaylarına girmeden bu konuyu şöyle toparlayacak olursak İslam fıkhında Vasiyet bazı hallerde Farz, bazı hallerde Sünnet, Bazı hallerde de müstehab oldugunu görüyoruz. Sünneti seniyyeye ittiba eden baglı olan Müslümanlar Vasiyetini yazmayı ihmal etmemişlerdir. Bir bakıma kişi son isteklerini Hanımına, çocuklarına, arkadaşlarına, dostlarına, ahbablarına son nasihatlarının yazıyla ya da sözle bildirilme hadisesidir Vasiyet…

Müslüman şahıs bilhassa Vasiyetlerinde Borçlarını, alacaklarını eger istiyorsa malının belli bir bölümünü tabiiki burada malının üçte birini geçmeyecek şekilde sadaka olarak vermek istedigini ifade eder. Ya da cenaze hizmet lerini, eger Hacc ibadetini yapamadıysa Hacc yapılmasını ister. Ya da kendinden sonrakilerden dünya da görmeyi arzu ettigi hususlarda nasihat olarak yazıya alabilir veya sözlü olarak vasiyetini sevdiklerine aktarır, ifade eder…

Burada en çok sevdigimiz vasiyet örneklerinden bahsetmeden geçemiyecegiz. Osmanlı devletinin kurucusu Osman bey vefatı esnasında oglu Orhan beye şöyle vasiyet ediyor: Biz b örnek vasiyeti özet ve öz olarak alalım inşaallah. * Allahu tealanın emirlerine muhalif bir iş işlemiyesin. Bilmedigini Şeriat ulemasından sorup anlıyasın. İyice bilmeyince bir işe başlamıyasın. Sana itaat edenleri hoş tutasın.

Askerlerine iyiligi, ihsanı eksik etmeyesin ki, insan ihsanın kulcagızıdır. Zalim olma, Ademi adaletle şenlendir ve Allah için Cihadı terk etmeyerek beni şad et, Ulemaya riayet et ki, Şeriat işleri nizam bulsun. Nerede bir İLİM ehli duyarsan, ona ragbet, ikbal ve hilm göster yani itibar et, hürmet et ve terbiyeli, yumuşak davran. Askerine ve malına gurur getirip, Şeriat ehlinden uzaklaşma. Bizim meslegimiz Allah yoludur ve maksadımız Allahın dinini yaymaktır yoksa kuru kavga ve cengaverlik davası degildir sana da bunlar yaraşır…

Daima herkese ihsanda iyilikte bulun. Memleket işlerini eksiksiz, noksansız gör. Daima herkese ihsanda iyilikte bulun. Hepinizi Allahu tealaya emanet ediyorum.* Tarihi sürece baktıgımızda Osmanlı sultanları Osman beyin bu vasiyetnamesine canla başla sarılmış, tabir caizse verilen bu ögütler ve bu nasihatlar altı yüz yıldan fazla Osmanlı devletinin Anayasası hükmünde kabul edilmiştir…

Vasiyet hususu gündeme taşındıgında aklıma Kahramanlık ve cesaret sembolü Osman Yüksel ve Necip fazıl Rahmetullahi aleyhin vasiyeti gelir. İslam alimleri ve önceki büyüklerimiz vasiyet edertken dahi insanların yaşadıkları anda dünyadaki huzur bulacakları saadet reçetelerini göstermeye çalışmışlar onlara dünyada yol göstermeye çalışmışlardır. Benden sonra tufan düşüncesi hiç bir İslam aliminin fikir ve düşünce kıvılcımı içerisinde yer almamıştır işte örnekler…

Osman Yüksel Diyorki özlem dolu isteklerinde kendisi gibi inanan ve dinine baglı olması, dinine teslim olması gerekenlere : *** Bir alem özlüyorum; Asrı saadet gibi ebedi faziletlerin, kavi İmanların, temiz vicdanların hüküm sürdügü bir alem… Bu alemin sakinleri, kelimenin tam hakkı ve hakiki manasıyla insan olsun. İçleri huzur, dışları nur ile dolsun… Geceden başka karanlık, gök gürlemesinden başka gürültü görmesinler, duymasınlar…

Bir alem özlüyorum ki; Orada kadınlar dıştan kızarmasın, boyanmasınlar. Yüzlerine bakınca kızlık ve gerçek kadınlıgın kendine has o güzel edepli utancıyla içten kızarsınlar. Kadın sokakta yırtık yırtık dolaşmasın, erkeklerle dalaşmasın. Kadın evinin dairesinden çıkmasın. Yuvasının ışıgı, evinin aşıgı olsun. *** CENNET ANALARIN AYAKLARI ALTINDADIR .*** Sözünün sırrına erişsin; ana olsun !…

Bir alem özlüyorumki; Orada erkekler evinden başka hane bilmesin. Aileyi bir gaile, çocuklarını çekilmez bir dert gibi görmesin, bu hale getirmesin. *** EVLAT KOKUSU CENNET KOKUSUDUR.*** Hadisi ile duygulansın. İçi Cennet, dışı Cennet olsun. cinnet olmasın. Erkek kendi karısından başka kadın, kadın kendi kocasından başka erkek tanımasın, sevmesin. Ailenin reisi olan erkek; Ayarlı, kararlı, kavi, metin, vakarlı ve çalışkan olsun. Yuvanın kurucusu kadın; temiz, cefakar, vefakar, sabırlı, saygılı , sevimli olsun.

Bir alem özlüyorumki; Orda gençler, orda delikanlılar deli denizler gibi dalgalanıp coşanlar, Mukaddes bir davanın ardında,peşinde koşanlar olsunlar. Alemlerin Rabbına inansınlar.

Öyle biralem özlüyorumki; Bu alemde analar –KOCAKARI- babalar, MORUK, çocuklar, ZAMANE, olmasınlar. Nesiller birbirini tanısın, anlasın, sevsin ve saysınlar… Hiç kimse aslını saklamasın. Bir santim yükselmek için bir metre egilen başlar, baş olmaktan çıksın. Baş, yerini ayaga terk etmesin. Söz ayaga düşmesin. Dalkavukluga, riyaya, putlaştırmaya giden bütün yollar kapansın.

Öyle bir alem istiyorumki; Orada adalet, Hazreti ömer de tecelli ettigi gibi etsin.

Öyle bir alem özlüyorumki; Orada insanlar fani olduklarını bilsinler. Yolcular gibi olsunlar. Her türlü kötü ihtirasını bıraksınlar.‘‘ Mal sahibi mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi‘‘ hakikatını anlasınlar. Her şeyin ilkini ve sonunu düşünsünler…

Öyle bir alem özlüyorumki; Orada maarif, orada mektepler, terbiye ve telkin müessseleri olarak cemiyete insan yetiştirsinler. Diplomalı, vesikalı cahiller degil !.. Hocalar gerçek mürşit olsunlar. ‚‘‘ Beşikten mezara kadar ilim,ilim senin kaybolmuş malındır, bana bir kelime ögretenin kırk yıl kölesi olurum.‘‘ Sözlerinin kudsiyetini takdir etsinler…Öyle bir alem özlüyorumki; Orada sudan, ayrandan başka bir şey içilmesin, kafa çekilmesin esrar çekilmesin, bıçak çekikmesin. Nutuk çekilmesin…

Öyle bir alem özlüyorumki; Orada neşriyat. Matbuat, kitap, hitap hakka, hakikata uygun olsun. Fertler degil, dertler konuşulsun, yazılanlar, neşredilenler milletin alın yazısı, yürek sızısı olsun ! Agızlar ceplere baglı olmasın. Cepler açılınca açılmasın… *** HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DLSİZ ŞEYTANDIR.*** Hadisinin yükü altında kimse kalmasın. Yazanlar, basanlar, yazanlar şeytan degil, insan olsunlar. Kâr hırsı, politika hırsıyla hareket etmesinler.Aşagılık duyguları gıcıklayıp, mideleri karıştırmasınlar. Hakka, halka dayansınlar. İŞTE ÖZLEDİGİM ALEM BUDUR…

Necip Fazıl ise, sadece küçük bir bölümünü buraya taşıdıgım Vasiyetine şöyle bir girişle başlıyor: * Bu vasiyet çoluk çocugumun ve şahsi yakınlarımın dar ve hususi kadrosundan ziyade, onların da içinde oldugu geniş ve umumi zümreyi muhatap tutuyor. Başta gerçek Türkün ruh kökenine baglı yeni gençlik, şu kadar yıllık mücadele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her fert, kısaca Allah ve Rasulüne perçinli – sımsıkı baglı herkes…

Onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni gençlige ısmarlıyorum – emanet ediyorum. Eger üzerlerinde bir hakkım varsa, hesap gününde tek tek sorumludurlar. Emanetim, beni seven ve İslam davasında bir hak sahibi oldugumu kabul eden herkese…Fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum.Bu bahiste bütün eserlerim, her kelime, her cümle, mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir. Eger bukamusluk – külliyat bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz ‘’ Allah ve Rasulü; başka her şey hiç ve batıl ‘’ demekten ibaret…

Nasıl nerede ve ne şekilde ölecegimi Allah bilir. Fakat imkan aleminde en küçük pay bulundukça, Biricik dilegim, Ankarada, Baglum nahiyesindeki yalçın mezarlıkta, Şeyhimin (Abdulhakim Arvasi Rh.a) civarına defnedilmektir. Elden gelen yapılsın. Cenazeme çiçek ve bando Muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklıgımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyecegi malum… Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapmak gerektigi de beni sevenlerce malum… Çiçekler çamura ve bando yüzgeri – gerisin geriye koguşa yani geldigi yere.-

Allahı, Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız. Hele düşmanlarını… Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız. Beni de Allah ve Rasul aşkının yanık bir örnegi ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız…

Vasiyetle şiir birbirine uyarmı bilmiyorum ama burada kısa bir şiiri paylaşmak istiyorum.

GÖRMEDEN ÖLÜRSEM ONA YANARIM.

Ahından ötermiş öterse bülbül.
İstemem açmasın menekşe sümbül.
Mana bahçesinde bir demetçik gül
Dermeden ölürsem ona yanarım…

Beyaz tüller çekip kara perdeye
Yayarak İslamı bütün belde ye.
Zafer sabahında alnım SECDE ye.
Gelmeden ölürsem ona yanarım…

Gaye bildim Şeriata uymayı.
İman, Amel ölçüsünde olmayı.
Allahın emrini düstur saymayı.
Dünyada görmezsem ona yanarım…

Sahte sofuların kalbinde kiri.
Bitirir kendini kendi kibiri.
Bir vuruşta onbinlerce kafiri.
Sermeden ölürsem ona yanarım…

Ya Rab çok özledim bende salahı.
Karanlıgı bogan nurlu Sabahı.
Bir gece rüyamda Rasulullahı.
Görmeden ölürsem ona yanarım… K.Karapıçak.

Sermed acizlik var serde ne çare.
Zulüm işlenmekte göz göre göre.
Kuranımı Ayet ayet ve DAHİ sure.
Yaşamadan göçersem ona yanarım…

Her hususta oldugu gibi Vasiyet hususunda da örnek ve önderimiz, Peygamber efendimiz (sav) Veda hutbesinde mealen şöyle buyuruyor: ** Ey Müminler size bir emanet bırakıyorum ki, siz ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emnet Allah kitabı KURAN dır. Ey Müminler sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler…

Allah katında en hayırlınız, Allahtan en çok korkanınızdır.Arabın aceme, Acemin de araba, sarı ırkın siyah ırka, siyah ırkın da sarı ırka üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Ey insanlar her suçlu kendi suçundan bizzat kendisi mesüldür – sorumludur. Hiç bir Babanın işledigi suçun cezasını evladı çekemez. Hiç bir Evladın suçun dan da babası mesul edilemez. Ey insanlar size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allahın Kitabı ve onun elçisinin Sünnetidir…

Şu hususa bütün kalbimizle inanıyoruz ki; Allaha, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, öldükten sonra tekrar dirilecegimize, Kadere, hayır ve şerrin Allahtan geldigine, Ölüm hadisesinin bir gerçek olduguna iman ettik. Cenabı hak son nefesimizde bu imanımızı elimizden ve dilimizden alma yarabbi. Son nefeste Kelimeyi tevhidi ve Kelimeyi şehadeti dilimizden eksik etme yarabbi…

Bizlere hakkı hak bilip hakka tabi olmayı devamlı hakkı söylemeyi, batılın batıl oldugunu bilip batıldan, sapıklıktan, fasıklıktan ve nifaktan korunmayı nasip eyle yarabbi. Bizleri senin dogru ve gerçek yolundan Sıratı müstakimden ayrma, bizleri Rasulüyün yolu ve izi olan Ehli sünnet vel cemaat yolundan milim şaşırma yarabbi.

Dünyadaki yaşantımızda, son günlerimizdeki arzumuz ve VASİYETİMİZ de Müslüman olarak yaşamak ve Müslüman olarak çene kapamaktır sen kalplerimizdekileri daha iyi bilirsin Acizligimiz ve dilimizin ifade yetersizligi ni kabul ediyoruz. Sen bizleri iyilere eş ve arkadaş eyle yol ve yoldaşlarımızı hayırlı olanlardan eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…
Sermed Kadir… 17.01.2009

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert