Cenabı Hak Rad Suresi Ayet.11.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** İnsanın ardında ve önünde onu izleyenler vardır. Allahın buyrugundan ötürü onu gözetirler. Bir toplum kendini degiştirmedikçe, Allahta onların durumunu degiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledigi zaman, artık o geri çevrilemez. Ondan başka bir koruyanlarıda yoktur.***
Peygamber Efendimiz Kütübü sittede kayıtlı bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Kim Cemaattan bir karış ölçüsünde uzaklaşırsa; bu kimse Namaz da kılsa, Oruç’ ta tutsa ve Müslüman oldugunu ileri sürse de, boynundan İslam ipini (İslami vazifeyi) söküp atmıştır…**
Vela kelimesi Arapça olup Lügatta: Bir şeyi meydana getirmek veya iki şey arasında kendilerinden olmayanın bulunmaması, SAHİP, SEVGİ, DOSTLUK ve yardımlaşma gibi manalara gelir.
VELİ: Allahu tealaya tahkiki İmanla baglanan kimse demektir.
VELAYET: Başkası üzerine ister istemez sözünü geçirmektir. Bu sözler ve açıklamalar Velayetin Fıkhi tarifidir. Yoksa Lügat itibariyle Sevgi ve yardım manalarına gelir. İslam fıkhında VELAYET: Başkasının üzerine ister istemez sözünü geçirmeyi ve itaat edenle – Emri veren arasındaki ilişkileri konu alır.
Aile içerisinde Baba Velayet hakkına sahiptir. Çocukların velisi durumundadır. Müslümanların irade beyanına (Bey’atına dayanarak) Siyasi ve içtimai- Toplumsal bütün ihtiyaçlarını karşılayan kimseye * VELİYYÜL EMR * denilmiştir. Bunu İslami Devletin başkanı şeklinde ifade etmek mümkündür. (Yusuf Kerimog Kelimeler kavramlar. C.2.s.147.148)
Mükellef olan her insan MÜ’MİN, ya da Müslüman Velayet ve dostluklarını Allah için, Rasulü için ve Mü’minler için devam ettirmek, sürdürmekle yükümlüdür. İnsanları Allah taraftarı (hizbullah) ya da Şeytan dan yana ( Hizbuşşeytan) kılan tek bir nokta vardır, O da VELAYET kavramıdır. Müslümanlar âmellerinde bir eksiklik, hata veya noksan tarafları olsa bile VELAYETİNİ sıhhatli bir şekilde kullanırsa o zaman gerektigi gibi İslam Dinindeki yerini almış olur.
Namaz, Zekat, Oruç, Hacc veya diger İslami âmellerden herhangi birisini yerine getiren bir MÜSLÜMAN eger Velayet yetkisini rencide edecek ve ya bunu bozacak bir hareketin içerisine girecek olursa, hiç bir vakit bu kişi İslami ölçüler içerisinde hareketini sürdürüyor diyemeyiz. Mü’minler Velayet yetkisini sıhhatli bir şekilde kullanır, bu noktaya gereken önem ve titizligi gösterirse ancak bu taktirde Allah taraftarı yani Hizbullah olması mümkündür.
Cenabı Hak Nisa suresi Ayet.138.139.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Mü’minleri bırakıpta kafirleri veliler (dostlar) edinen münafıklara gerçekten kendileri için pek acıklı bir azap oldugunu haber ver…***
VELAYET gerçek manada Müslümanın İMAN ölçüsüdür. Mü’min Velayeti Allah (cc) için, Rasulü (sav) ve Mü’minler için ortaya koymadıkça esas yerini ve konumunu tayin edemez. Ve Allah taraftarlıgı vasfını kazanamaz. Bir Müslümanın sevgi ve VELAYETİ sadece Allah ve onun Rasulü bir de Müminler için kullanabilir. Hangi sebepten olursa olsun Müslümanlar hiç bir vakit Velayet ve sevgiyi Allah düşmanlarına veremez. Bunu Allah için Rasulü için bir de Müminler için kullanabilir.
Yine RabbimizTevbe Surtesi Ayet.71.de mealen şöyle buyuruyor: *** Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlarda birbirlerinin velileridirler (Dostlarıdırlar.) İyiligi emreder, kötülükten sakındırırlar. Namazı dosdogru kılarlar, zekatı verirler Allah ve Rasulüne itaat ederler. İşte Allahın kendilerine RAHMETİYLE muamelede bulunacagı kimseler bunlardır…***
İslam Dininde Velayet gerek Nazari- teori anlamda olsun, gereekse âmeli- pratik manada olsun İslam Dininin koymuş oldugu esas, temel ve prensipler üzerine olacaktır. İslam Dininin temelinin dışındaki esaslara göre VELAYET yetkisinin verilmesi batıl ve cahili düşünceden başka bir şey degildir. İslam düşmanlarının temel, esas ve prensiplerine baglı bir VELAYET ve dostluk batıldır, geçersizdir. Bu mana da VELAYET verenlerin Mü’minlerden sayılmaları düşünülemez.
Mesela Masonlugun oturtuldugu bir prensip olarak KARDEŞLİK baglarına dayandıklarını söyledigi dostluk, sevgi, kardeşlik; İslam Şeriatında batıldır, asılsızdır, geçersizdir. Yine her hangi bir Müslüman Irkçılıga dayanan ve bu manada Milliyetçilik düşüncesiyle ve inancıyla sadece Vatanseverlik amaçları güdülerek Velayet yetkisini bu tip ve düşüncede olan insanlara veremez.
Müslüman olarak böyle bir düşüncenin esiri olamaz. Aynı biçimde sırf Kavmiyetçilik bagı için Velayet yetkisini İslam düşmanı, Şeriat düşmanı kavmiyetçilere ve Irkçılara vermesi halinde kendisi de Müslümanlardan sayılmaz. Bir Müslüman ki; Dünya Masonlarının küfrünü, dinsizlerin ve mürtedlerin halini bile bile onlara Velayet yetkisini verirse bu kimselerde Müslümanlardan sayılmazlar.
Kısaca deginecek olursak; Tarihimizde Yahudi ve Masonların bir oyunu olarak Irkçılık hareketleri: 1830.Tanzimat Fermanı ve 1855. Islahat Fermanları ile İslam topraklarında bir çıban başı olmuş, Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik diye diye Osmanlı yurdu Irkçılık hareketleri ve isyanlar sebebiyle darmadagın olmuştur.
Aynı dine inanan insanlar ÜMMET olma şuurundan kısa süre içerisinde sıyrılmışlar; Araplar Arap milliyetçisi olmuş (Baas) Bulgarlar, Yunanlılar, sırplar, Boşnaklar, Arnavutlar ve bütün bilinen etnik unsurlar kendi milletinin ırkçısı kesilmiş Yahudi DÜRKHEİM’in (Ziya Gökalp’in Hocası) düşüncesi ne yazıkki koskoca bir İmparatorlugu kısa bir zaman zarfında darmadagın etmiştir.
Ali Fuat Başgil’in dedigi gibi İslama baglı (Dine Baglı) bir yönetim şeklinden kısa süre sonra Devlete baglı dini sistem dogmuş, Ümmet Devletçikler halinde parça parça birbirinden koparılmış İZZET arayan toplumlar kendilerini ZİLLET çukurunda bulmuşlar ve hala da öyle yaşantılarını acınacak halde devam ettiriyorlar. Eger öyle olmasaydı Birleşmiş Milletler Teşkilatında VETO hakkına sahip bir üyeleri bulunurdu diye düşünüyoruz.
Şimdilerde kararları alanlarda Gayri müslimler, uygulayanlarda gayri müslimler her türlü fesat çemberlerini daraltan ve İslam toplumuna hayatı zindan etme gayreti içinde bulunanlarda gayri müslimler, kendi sistemlerini kan ve göz yaşı karşılıgında, İslam toplumlarına dayatmaya çalışanlar, rejim satma gayreti içinde olanlarda gayri müslimler.
Eger bizler Müslüman, Müslümanın dostu ve kardeşi oldugunu reddederek bizim dışımızdaki DİN mensuplarıyla VELAYET bagı kurarsak onlar gibi olacagımız aşikardır Allah korusun. Cenabı Allah (cc) Ancak İman sahibi Mü’min ve Müslümanlara VELAYET verilmesini istemektedir. Müslümanlar ne kadar yaklaşırlarsa yaklaşsınlar hiç bir düşmanla Velayet ve dostluk bagını kurma yetkisine ve salahiyetine sahip degillerdir.
Son zamanlarda ATALARIMIZI ve onların yaşantı şekillerini haylice unuttuk ve onlarla aramıza gittikçe setler çekmeye, engeller koymaya alıştık. Sözlerini, inançlarını ve dünyaya bakışlarını tamamiyle reddeder bir konuma geldik fakat ben yinede bir ATASÖZÜNÜ buraya almakta bir mahzur görmüyorum.
Belki aklımız başımıza gelir ne diyordu Atalarımız : * Domuz derisinden post, Gavur dan dost olmaz * Bu söze ben canı gönülden inanıyorum. Bu inancımda 30.senedir Gayrimüslimlerin içinde yaşamamında etkisi vardır mutlaka. İnanmayanlar 500. Senelik Bulgar toplumuyla iç içe yaşadıgımıza bir baksınlar ve 93.harbinde (1877) Bulgarların bizleri bırakıp nasıl Ruslarla işbirligi içine girdiklerine baksın anlatmaya çalıştıgım olay daha iyi kavranabilecektir.
Sonuçta İnanıyorum ki; Müslümanlar hiç bir düşmanla Velayet ve dostluk bagını kurma selahiyetine sahip degillerdir. Artık gerçek tavrımızı ortaya koymak zorundayız. Kuranı Kerimde * ANCAK MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR * buyruluyor. İslami prensip, esas ve temellere dayanmayan her türlü dostluk, sevgi, bag, ve VELAYET batıldır, yalandır, yanlıştır, kusurludur, hatalıdır. Dolayısıyla İslam düşmanlarından farklı duruş içinde olmamız gerekmektedir.
İslam düşmanlarından uzak durmalıyız. Böylesi bir hal ve tavırdan kaçınmalıyız. Gayri Müslimlere bu mana da yaklaşmak her zaman bizlere hüsran getirmiştir, sonu her devirde felaketimizle sonuçlanmıştır. Müslüman ancak ve ancak yine bir Müslümanla SAMİMİYET kurabilir. Müslümana dost gözüyle bakıp, Müslümana sevgi besleyebilir.
Velev ki en yakınlarımızdan olsun başka DİNLERDEN olan kimselerle bir bag kurulması ya da Dostluk ve sevgi bagının sürdürülmesi, böyle inançsız, DİNSİZ Allahsız ogulları, kızları yetişkin çocukları varsa onlarla evlatlık baglarını sürdürmesi; Veya Kafir, Dinsiz, Allahsız Kitap düşmanı hanımı varsa onunla Karı – koca ilişkilerini devam ettirmesi soy – sop baglılıgını devam ettirmesi Kabile, sanat, Ülke, toprak, renk, gibi baglara önem vermesi, O tip kişilerle İslami olmayan Teşkilatlara, derneklere, kulüplere kayıt olması hep bunlar… daha da misalleri çogaltılabilir. İSLAMİ OLMAYAN DOSTLUKLARDIR.
Böyle davranan kimse zamanla DİNİNİ bile terk edebilir. Zaman içerisinde İmamından çıktıgına şahit olabilir. Bu hususlarda daha fazla malumat edinmek isteyen kimseler, ya da biraz ileri gittigimizi düşünen Müslüman Kardeşlerimiz Mücadele Suresi. 22. Ayetin Tefsirine bir bakarlarsa ve İslamn Tarihinde, Asrı Saadet döneminde uygulamaları şöyle bir gözden geçirirlerse anlatmak istedigimiz meramımızı kavrayacaklardır eminim.
Cenabı Hakk Kehf Suresi Ayet. 102.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Küfre sapanlar beni bırakıpta kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar ? Gerçekten biz, Cehennemi kafirlere bir durak olarak hazırlamışızdır…***
Allahın kulları, Allahı bırakıpta başkalarını dost edinemezler. Bu husus Müslümanlar için mümkün degildir. Nasıl olur da onlar, Allah düşmanlarına dostluk besleyip VELAYET yetkisini verebilirler. Böylelerine velayet vermek, dostluk kurmak, sevgi göstermek HARAMDIR.
Aynı şekilde ne türlü MÜNAFIK olursa olsun, bunlara ne bir VELAYET yetkisi verilebilir ne de kendilerine bir dostluk ve sevgi beslenebilir. Bu gibi tutum ve davranışlarda HARAMDIR.
Mü’min şayet kafire, münafıga, Velayet yetkisini verir, onlara dostluk ve sevgi beslerse onlardan bir farkı olamaz. ŞEHADET kelimesinin ifade ettigi manayı şu zümreler bozarlar; Puta tapanlar, (Ne yazıkki günümüzde aynı hâl yaşanıyor ve gayet dogal karşılanıyor…)
Allahtan başkasına ibadet ve taat maksadıyla saygıda ve kıyamda bulunmak. Bazı kişi ve sembollere karşısında belleri kırılırcasına egilmek ve secde de bulunmak. Gayri müslimlerin ayinlerine ve ibadet şekillerine benzer ibadette bulunmak ve onlara benzemek.
Mesela Türkiyede son zamanlarda Cenazelere alkış tutulmaktadır. Bu tür davranışlar; Yahudilerin ve Hristiyanların adetlerindendir. Dinimizde kesinlikle yasaklanmıştır. Bir misal olması açısından zikredecek olursak; Cahiliye Arapları Peygamber Efendimiz Namaz kılarken, Kuran okurken ya da zikrederken ISLIK çalıyorlardı ve Nasihatlarını dinlememek için alkışlayarak gürültü, şamata çıkarıp Peygamber Efendimizin sesinin duyulmasını engelliyorlardı.
Yani şimdikiler de bir cenaze de ya da her hangi bir toplantı esnasında aynısını yapıyorlarki; Kuranı Kerimde bu tür hareketler kötü görülüp bu işin yapılması Alkışlamak ve ISLIK çalmak Din düşmanlarının vasfı olarak anlatılmıştır. Müslümanlar sevindiklerinde ya da coşkulu bir hal aldıklarında en güzel hareket ALLAHUEKBER NİDALARIYLA TEKBİR getirmektir.
Müslümanların kesinlikle kaçınmaları gereken en kötü vasıflardan biriside; Allahtan başkasına tapınmak, KİTAP ve SÜNNET NASS’LARINDAN – Mutlak dogrulardan her hangi biriyle alay etmek. Yine Ülkemizde bilhassa senelerdir bazı Gazeteler ve onların Köşe yazarları İslam Dininin Peygamberiyle alay ederler, Çöl Arabı derler.
Dinimize Arapların dini derler ve agıza alınmayacak yazılarını yazarlar. Tabiiki biz Müslümanlar bu konularda azami duyarlı olacagız çünkü bu DİN her hangi bir kavmin degil bu Din İSTİSNASIZ bütün İnsanlıgın KUTSAL degeridir. Bir de bazı kendini bilmez insanlar eger lâflarına ORTA ÇAG KARANLIGI diye başlıyorlarsa O kişinin bir DİN DÜŞMANI ve İSLAM DÜŞMANI oldugunu bilmeyen artık yok gibidir.
Allahın haram saydıgı hususları da HELAL saymak ve Helal sayılan bir Hususa HARAM demek hiç bir Müslümana hak ve salahiyet olarak verilmemiştir. Ya da İslam Dininin zaruri ve kesin olarak bilinen bir hükmünü kabul etmemek veya Şu ya da bu idare şekilleri, Allahın hükümlerinden daha üstündür demek, en faziletli rejim şu dur yada budur demek veya bu zamanda bununla âmel edilirmi gibi akıl yürütmekte Müslümanların düşünce ekseni dışında kalan fikirsizliklerdir.
Allahın Kafir olarak hükmettigi kimseleri kafir kabul etmemek: Mesela Kuranı Kerimde Yahudiler için ve Hristiyanlar için KİTAPLI KAFİRLER hükmü oldugu halde onlarla Dinler arası diyalog pazarlıklarına oturmakta bu Dinden Peygamber Efendimizi yok saymak gibi bir çılgınlıktır. Vatikanın yıllar önce planladıgı fesat tuzaklarından bir tuzaktır. Yoksa Onlar LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDER RESULULLAH deseler; Bu gün Kafir dedigimiz insanlara Kelimeyi Tevhidi ikrar ettikleri andan itibaren KARDEŞİMİZ diyebilecegimiz bir inanca sahibiz.
Kısaca Müslümanlar ne şekilde olursa olsun Gayri müslimlere VELAYET haklarını veremezler. Onlara sevgi ve dostluk gösterip baglanamazlar. Bu tür davranış içinde olanlar Haramla günlerini geçiriyor demektir. Günümüzde de milyonlarca kişinin durumu ne yazıkki bilerek ve ya bilmeyerek tehlikeli durumlar arz etmektedir.
Din kültüründen yoksun olan ve Dini zaaf içinde bulunan bu gibi kimseler kendilerini genelde Entellektüel, Aydın, İlerici, Modern, Çagdaş, Batılı ya da Batıcı, Özgürlükçü ve her halükarda Laik olarak vasıflandırırlar ve bununla da gururla övünürler. Biz Müslümanlar kimin ne söyledigine degil aynı zamanda neler yaptıklarına da bakarız.
Ama öncelikle kendi kendimize çeki düzen vermek için ugraşırız. Bizler öz eleştiriyi kendi bünyemizde yapma gayreti içinde olurken özellikle şu hareketlerden mümkün mertebe kaçınmaya çalışırız. Müslüman kesinlikle Fesatçı olamaz Müslüman iyilige ve güzellige yönelen ve yönlendiren insandır.
Müslüman bozgunculugu ve huzursuzlugu reddeden ve onlardan kurtulup HUZUR ve ISLAH etme taraflısı olmayı özleyen insandır. Müslüman Allahın Şeriatını CAN emniyetini muhafaza etmek gayretiyle çalışır. Müslüman MAL emniyetini Hayata hakim kılma çabasını gösterir.
Müslüman DİN emniyetini bütün insanlık için arzu eden bir yapıya sahiptir. Müslüman Akıl emniyetini korumaya çalışır ki; Saglıklı ve geçerli, gerçekçi kararlar alınsın, Aklı dumura ugratıcı her türlü * Alkolllü içkileri ve Uyuşturucuları * toptan HARAM sayar ki; İnsanlar saglık, sıhhat ve afiyet içinde yaşantılarını devam ettirsinler.
Müslüman NESİL emniyeti için elinden geldigince Şeriatın emirlerini yerine getirmeye çalışır. Nikahlısından gayrısına bakmanın ZİNA hükmü içerisine girecegini bilir. Evlilik, Aile ve NİKAH müessesesine toz kondurmak istemez. Bu konudaki Haram, Helal hükümlerine azami gayret göstermek suretiyle uyar. Çünkü bilir ki; Aile bozulursa bütün toplum bozulur. Müslüman bozguncu degil yapıcı tavırları sergileyendir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Mü’minler Allahu Tealaya (cc) Onun Rasulüne (sav) ve kendi içlerinden seçtikleri Ulul emre İTAAT etmekle yükümlüdürler. Mü’minlerin SAGA, SOLA yalpalaya yalpalaya degil, artık SIRATI MÜSTAKİM üzere dosdogru Cenabı Allah (cc) Nasıl kulluk bekliyorsa O şekilde hayatlarını tanzim edip, Kullugu gerektigi gibi yapmaları şarttır.
Müslümanlar; müslümanca yaşama azmi ve gayreti içerisinde olursa mutlaka dogruları bulacaktır. İnşaallah. Gayret bizden TEVFİK Allahtandır…
Her türlü dertlerimize deva Veren, sıhhat ve âfiyet Lütfeden, varlığının sonu olmayan ve Bâkî olan, Aâhireti bâkî olarak yaratan, Peygamber ve kitap göndererek kullarına hidâyet veren, kullarını hayra, dogruluga, dürüst olmaya ve hakka yönlendiren, Hidâyet verdiği ve hayra yönlendirdiği kullarını bağışlayan ve Cennetine alan, Gücü, kudreti sonsuz, kullarının hepsinin her isteğini tek bir “Ol” emriyle yerine getiren Allahım.
Bize Dünyada ve Ahirette hayırlar ve Güzellikler nasib eyle. iyilikler ver, Rızkımıza bolluk ve bereket ihsan eyle. Her zaman dilimize ZİKİR ve ŞÜKÜR ikram eyle. Kalbimize İman ve saglam fikir lutfeyle. Bizlere İman ehlini, Zikir ehlini, fikir ve şükür ehlini sevdir. Dünya da ve Ahirette onlarla beraber eyle. Velayet ve sevgimizi, dostlugumuzu senin sevdiklerine vermeyi nasip eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 28.03.2005