Yolların En Dogrusu

Cenabı hak Fussilet suresi ayet.30.da mealen şöyle buyurmaktadır:*** Rabbim Allah’tır deyip, sonra da dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vaadolunan cennetle sevinin.‘ derler…***

Sıratı müstakim mana olarak: İslâm, Peygamberlerin yolu, vasat ümmetin yolu, kulluk, hak yol, din, Sebil-i Rüşd, Sebilü’r-Reşad, hidayet, hakikat, Sünnet yolu, en doğru yol, ifadeleriyle anlatılabilir.Kur’an-ı Kerim’de Sırat-ı Müstakim çok çeşitli biçimlerde bir çok âyetlerde vurgulanmaktadır.

Fatiha Suresi ayet.5-7.de Mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Bizi doğru yola, (Sırat-ı Müstakim’e) kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet…*** Allahu Teâlâ insanlık tarihi boyunca insanları doğru yola çağıran peygamberler gönderdi. Son olarak alemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.s)’i gönderdi ve ona bir hidayet olan Kur’an’ı vahyetti. Kur’an’da Allah, doğru yolu açıkladı ve Hz. Peygamber de o yola davet etti, vahyi tebliğ etti. Kur’an-ı Kerim’de tekrar tekrar vurgulanan Sırat-ı Müstakim Allah’ın nimet verdiklerinin yoludur.

İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) anlatıyor: „Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: „Sıdk insanı birr’e (Allah’ı razı, edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah’ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir.“

Maide süresinde „Seva es-Sebil“ Yani,ana yol, hak yol, dosdoğru yol, Allah’ın yolu) şeklindeki ifade şöyle açıklanmaktadır: „Seva es-Sebil, kişiye tüm güçlerini, yeteneklerini ve melekelerini geliştirme imkanı veren, özlemlerini, arzularını, duygularını, bedeninin ve ruhunun isteklerini uygun şekilde gideren ve doyuran, başka insanlarla çok yönlü karmaşık ilişkilerini dengede ve insanlığın iyiliği için kullanma ve değerlendirmede bireysel ve toplumsal hayatında onu yönlendiren hayat tarzıdır.

Kısaca, bireyin ve toplumun manevî, ahlakî, sosyal, fizikî, ekonomik, siyasal ve uluslararası sorunlarını doğru, düzgün, sağlam ve adaletli biçimde çöımesini sağlayan hayat tarzıdır… Kuranda Seva es-Sebil ve Sırat-ı Müstakim, doğru yol olarak nitelenmiştir. İnsan kendisini sayısız, yanlış ve eğri yolların çukurlarından kurtarıp götürecek doğru yolu çizemez. Bu bakımdan Allah Teala (cc) büyük lütfuyla insanlığa doğru yolu göstermek için düzenlemelerde bulunmuştur.(Şamil.İ.A.)

Sıratı Müstakim, adı üzerinde dosdogru yoldur. Ucu cennete çıkan bir yol.

Bizler bu geniş arz üzerine başıboş salıverilmiş, cennet önünüzde, nasıl giderseniz gidin denilmiş varlıklar değiliz. Yol var, yolun haritası, yolculuğun pusulası.
Bu yola iletildiğimiz andan, Kelime-i Şahadet’i en son kelâmımız olarak söyleyeceğimiz ana kadar, bu yol üzereyiz. Yolların hiç bir devirde olmadığı kadar çoğaldığı bu zamanda dosdoğru yol üzere bulunmak, ne olursa olsun yoldan çıkmamak, yürümek, yürüyebilmek ne büyük nimet!

Bilinmelidirki; Yollar nefeslerin adedi kadar çok. Ama kim, hangi yolun sahibi şu müjdeyi veriyor: Müminler olarak her namazda Cenab-ı Hakk’ın huzuruna her durduğumuzda Yüce Kitabımız’ın bize öğrettiği bir duayı tekrar ederiz: “ İhdina’s-sırate’l-müstakîm : Bizi Sıratı Müstakim’e ilet.” İnanıyoruzki; İstikamet üzere olmak, hayatın her anına hakkını vermektir. Hayatımızın her saniyesini kısacık bir çizgi ve ömrü bu çizgilerin uç uca eklenmesinden oluşan bir hat olarak düşünürsek, bir anlık gafletin oluşturduğu “sapma”, bu hat üzerinde bir kırılma meydana getirecektir. Bu hat üzerindeki sapmaların sayısı ne kadar çoksa, kırılma ve aşınma noktalarımız o kadar fazla olacaktır,Allah korusun. Hayatımızı oluşturan “an”ları bir uyanıklık ve,kendi kendimizi hesaba çekerek muhasebe ve murakabe şuuruyla disipline ettiğimizde ise, uç uca eklenen o kısacık çizgiler uzun ve “dosdoğru” bir seyir oluşturacaktır.

İşte muhtaç ve muhatap bulunduğumuz “istikamet” budur. Yanlışa düşmeden, eğriye sapmadan dosdogru olma hali,sıratı müstakimde bulunma hali. Bilindigi gibi her şey zıddı ile anlatılır.Burada da Yalan ve yanlışın zıddı olarak “doğru” kelimesini kullanıyoruz.Mutlak surette; İslâm dışındaki bütün dinler ve inanç sistemleri, kısmen veya tamamen yalan ve yanlış üzerine kuruludur. Yalan ve yanlış üzerine kurulu bu din ve inanç sistemlerinin insanı götüreceği yer bu dünyada taşkınlık ve isyan, ahirette de bunun karşılığı olarak azaptır.

Eğrinin zıddı olarak “doğru” ise, insanın, Sırat-ı Müstakim olan İslâm’ı kabul ettikten sonra yürüdüğü yolda kalbî ve amelî olarak istikamet üzere bulunmasını ifade eder. Yani dosdoğru yol üzerinde yine dosdoğru biçimde yürümek, hiçbir şekilde eğriliğe itibar etmemek… Yüce Kitabımız’da ve hadis-i şeriflerde sıkça geçen “Sırat-ı Müstakim” ifadesi, işte bu iki anlam boyutunu da içine alacak şekilde, sağa-sola sapmadan, yanlışa ve eğriliğe itibar etmeden dümdüz bir hat üzere yürünen “dosdoğru bir şekilde yürünen dosdoğru yol”u anlattığına göre, iç içe geçmiş bu anlam boyutları üzerinde derinlemesine durmak zorundayız.

Her şeyden önce şu temel gerçeğin altını çizelim: Kur’an’ın genel olarak bütün insanlıktan istedikleri ile müminlerden istedikleri, birbirini çevreleyen halkalar misali dıştan içe doğru belli bir tedricî seyir izler. Burada iki kademeli bir çağrı bahis konusudur: 1. Yüce Kitabımız önce insanlığı “Sırat-ı Müstakim”e gelmeye çağırır; hayatı insanca, yaradılış maksadına, fıtrata ve ilahî iradeye uygun yaşamanın biricik yolu budur çünkü. Bu ana cadde Alemlerin Efendisi s.a.v. en yalın biçimde ve doğrudan şöyle bir benzetmeyle açıklamıştır:

Abdullah b. Mes’ûd ve Câbir b. Abdillah r. anhuma’dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (sav) mübarek eliyle yere bir çizgi çizer ve: “İşte Allah’ın dosdoğru yolu budur.” buyurur. Ardından bu çizginin sağına ve soluna da (sağa ve sola doğru giden) çizgiler çizip şöyle devam eder: “İşte bu yolların her biri üzerinde bir şeytan vardır ve insanları o yola çağırır.” Böyle buyurduktan sonra Efendimiz s.a.v. mübarek sözlerine devam ederek: “Ve şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdur. Ona hemen uyun ve başka yollara uymayın ki, sonra sizi O’nun yolundan ayırır.” ( En’am , 153) ayetini okur. ( Ahmed b. Hanbel , İbn Mâce , Hâkim)

Aynı konuyu işlediği bir başka seferinde Efendimiz s.a.v.’in, Yüce Rabbimiz’den naklederek şöyle bir benzetme yaptığını görüyoruz: “Allah Tealâ Sırat-ı Müstakim’e şöyle bir misal vermiştir: Onun iki yanında, açık kapıları bulunan iki sur (kale) vardır. Kapılarının üzerinde, salıverilmiş perdeler bulunur. Sırat-ı Müstakim’in kapısında (girişinde) bir davetçi şöyle demektedir:Ey insanlar! Sırat-ı Müstakim’e topluca girin, dağılmayın! Sırat-ı Müstakim’in ortasında da bir davetçi vardır.

İnsan, yanlarda bulunan surlardan birinin kapısını aralamaya yeltendiğinde: Yazık sana! Onu açma. Şayet onu açacak olursan, helâk olursun, der. Sırat-ı Müstakim İslâm’dır. Yanlarda bulunan iki sur, Allah Tealâ’nın hadleridir (insanlar üzerine çizdiği, aşmamaları gereken sınırlardır). Açık (olup perde gerilmiş bulunan) kapılar, Allah’ın haramlarıdır. Sırat-ı Müstakim’in kapısındaki davetçi Allah’ın Kitabı’dır. Sırat-ı Müstakim’in ortasındaki davetçi ise, Allah’ın, her müslümanın kalbinde bulunan nasihatçisidir.” ( Tirmizî )

Nitekim bu hadisin sahabi râvilerinden Abdullah b. Mes’ud r.a.’a Sırat-ı Müstakim’in ne olduğu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Hz. Muhammed s.a.v ., bizi onun başında bırakmış (bizi bu yola irşad ettikten sonra vazifesini tamamlayarak aramızdan ayrılmış)tır. Öbür ucu cennete çıkan bu yolun sağında ve solunda da yollar vardır. Buralarda, geçenleri oralara çağıran kişiler vardır. Kim bu yollara girerse sonu cehenneme çıkar. Sırat-ı Müstakim’e giren kişi ise bu yolu izleyerek cennete ulaşır.”Böyle dedikten sonra İbn Mes’ud r.a,En’am Suresi’nin 153’üncü ayetini okumuştur. (Taberî)

Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor:*** İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O’nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. (Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir…***

2.Ebedi hayat mektebimiz Kuranı kerim, bu umumi çağrıya icabet edenleri, bu kez de bu “dosdoğru yol” üzerinde yine “müstakim” bir hayat yaşamaya sevk ve teşvik eder. Bu aşamada kabul edilen hakikatlerin hayata geçirilmesi söz konusudur ki, insanın bütün hücreleriyle müslüman olması, sadece amel plânında değil, tasavvur ve tahayyül plânında bile dosdoğru yaşamasını ifade eder.
İslâm bizatihi Sırat-ı Müstakim olduğu halde, en az günde 5 vakit kıldığımız namazların her rekatinde okuduğumuz Fatiha Suresi’nde “bizi Sırat-ı Müstakim’e ilet” diye Rabbimiz’den niyazda bulunmamızın anlamını işte burada buluyoruz. Bunun anlamı sadece “Sırat-ı Müstakim üzerinde yürürken ayağımızı kaydırma” demek değil, aynı zamanda “bizi dosdoğru yol üzerinde dosdoğru yürüt” demektir. Bu aşamada her sözümüzün, her amel, fiil ve davranışımızın, hatta niyetimizin istikamet üzere olması bahis konusudur artık.(E.Sifil)

Cenabı hak Hud suresi ayet.56.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Şüphe yok ki Rabbim dosdoğru bir yol üzeredir…*** Bu ayette geçen öz,temel,asıl ifade de Sırat-ı Müstakim’dir.
Buradan şunu anlıyoruz: Yüce Allah’ın Sırat-ı Müstakim üzere olması demek, O’nun her fiilinin, her hükmünün ve her emir ve yasağının belli ve şaşmaz bir ölçü, düstur ve sistem doğrultusunda olması demektir. En küçük zerreden evrene hakim olan kozmik sisteme kadar her şeyin belli bir disiplin içinde varlığını sürdürmesi de bu gerçeğin ifadesidir aslında.

Bu ayetin tefsirinde Mahmud Toptaş hocaefendi diyorki: Şüphesiz ben, benimde, sizinde Rabbiniz olan Al¬lah’a dayandım. Kıpırdayan hiçbir canlı yoktur ki onun alnından tutmuş olmasın. Benim Rabbim doğru bir yol üzere¬dir.Ben Allah’a güvenmişim. O Allahki hem benim, hem de sizin Rab¬biniz. Yalnız benim değil, sizi bir ana’dan ve baba’dan dünyaya getiren, size bir damlacık su iken şekil veren, sonra besleyip büyüten, bu gücü ve kuvveti veren Allah (c.c.) varya..! işte o benim de Rabbim.

Siz bu ahilerinize, yani putlarınıza, yöneticilerinize sığınıyorsunuz, ona güve¬niyorsunuz. Ben de Allah’a güveniyorum.O Allah (c.c.) ki, kıpırdayan her canlının alnından tutan odur. Bütün yaratıklar onun emrine uymaya mecburdur. „Ve benim Rabbim’in emir ve yasaklan da dosdoğru yol üzerindedir“ Emirleri de, yasakları da güzeldir, „Sıratı Müstakim“ Rabbimin yoludur. Biz Sıratı Müstakim’i bili¬yoruz. Hergün okuduğumuz „Ya Rabbi bize dosdoğru yolunu ver“ Sen¬den önce geçen Peygamberlerin yolunu ver diye günde beş vakit nama¬zımızda kırk defa tekrar ediyoruz.

Zaten Peygamber (s.a.v.) „Bu Hûd sûresi beni kocattı (ihtiyarlattı)“ demiş. Bir başka rivayette de hangisi diye sorulduğunda; „Emrolunduğun şekilde dosdoğru ol)“ ayetini ifade etmiş.Günümüzde de „Doğru yoldan gidelim.“, „Allah doğru yoldan ayır¬masın“ diye ifadeler var. Kim belirleyecek bu yolu? Eğer ben belirleye¬cek olsam, içinizde benden akıllı olabilir. Yani akıl akıldan üstündür. Öyle ise bir akıllının emrine, bütün insanları onun emir ve yasaklarına mecbur tutmayalım. Birini derebey yapıp öbürlerini onun kulu ve kölesi yapmayalım.

Allah (c.c.)’ın emir ve yasaklan dünya ve ahiretimiz için en doğru yoldur. Hani Hindistan devlet başkanı 800 milyon kişiyi yönetiyor. Deli bir adam değir bu, ama bu kadar insanı yöneten bu kişi annesi ölünce toprağa gömmüyor, elleriyle yakıyor. Bu yaptığı eğrimi? Onun aklına göre çok doğru. Öbür tarafta yamyam da anasını yiyor. Niye? Anamı ben toprağa verecek kadar zalim değilim. Ben onu kanım da taşıyaca¬ğım diyor. Yamyama göre mantıklı bir ifade, diğeri de anam beni besle¬yip büyütmüş, devlet başkanlığına kadar da getirmiş.

Herşeyin pisini, kirini ateş temizler, anamında kirini, günahlarını ateşle temizlerim. Sonra Ganj nehrinde yıkarım onu diyor. Böylece yakıyor.Londra Belediye Başkanı da şehri ısıtmak için ölüleri yakıp ısıtalım diyor. Kendine göre mantıklı, ekonomik yönden büyük katkısı olur di¬yor. Bütün bunları insana havale edecek olursak bir başkası da başka türlü düşünür.Rabbimiz bunları insanın mantığına havale etmemiş, bunların yolu¬nu göstermiş. Toprağa defnini göstererek, en doğru yolu Rabbimiz be¬lirler bize. En doğru kanunu Allah koyar. Yoksa insanlar belirleyecek olsa her on senede bir düzeltmek için birinin çıkması gerekir.(Şifa tefsiri.Mahmut Toptaş)

İnanıyoruzki; ilahî tarz ve sistem, yeryüzünde halife olarak yaratılmış bulunan insanın hayatına da hakim olmalıdır. Bu alanda ilk örnekliğin peygamberlerde bulunduğu ise açıktır Salat ve selam onların hepsinin üzerine olsun.Evet işte bu sebeple Peygamber Efendimize (sav) hitaben Kur’an’da iki yerde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ( Hûd , 112; Şûrâ , 15) buyurulmuştur. .

Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi merhum konumuzla alakalı olarak Hak dini Kuran dili adlı degerli eserinde diyorki: “Demek ki hakka ulaşmak için istikametten başka yol olmadığı gibi, her hususta kemal-i istikamet kadar yüksek bir makam ve onun kadar zor hiçbir emir yoktur. Herhangi bir amaca ulaşmanın en kısa yolu tarik-i istikamet (dosdoğru yol) olmakla beraber, evvela her işte tek olan istikamet noktasını tayin etmek zor; ikincisi, muhtelif noktaların alakasından sıyrılıp, sarsılmadan ve dosdoğru o noktaya yürümek daha zor; üçüncüsü, vasıl olduktan sonra aynı istikamette hiç eğilmeden devam ve sebat edebilmek büsbütün zordur.

Bununla birlikte şunu ihtar etmeliyiz ki, bu ayette Rasulullah s.a.v.’e “beni ihtiyarlattı” dedirtecek kadar zor gelen taraf, istikamet emrinin, asıl kendisine taalluk eden kısmından ziyade, ümmetine taalluk eden kısmıdır. Zira ayette “Seninle beraber, tevbe edenler de (dosdoğru olsun)” buyuruluyor . Yani şirkten tevbe edip de imanda sana iştirak ederek maiyetinden bulunan her müslüman da senin gibi müstakim olsun…” (Hak Dini Kur’an Dili, 4/2830)

Bu emrin ilim, amel, ahlâk ve hatta yukarıda da söylediğimiz gibi niyet ve tasavvur seviyesinde bile istikameti içerisine alması dolayısıyla Alusi,ruhul meani adlı tefsirinde şöyle diyor:“Herhangi bir meselede kıl ucu kadar dahi ifrat ve tefride sapmadan istikameti muhafaza etmek, Allah Tealâ’nın yardım ve tevfiki olmadıkça, havl ve kuvveti yalnız O’ndan bilmedikçe gerçekleşmez.” ( Âlûsî , Rûhu’l – Ma’ânî , 12/152)

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek şahsında müminlere emir buyurulan istikametin temin ve muhafazası konusunda Süfyan -ı Sevrî rh .a .’in tesbiti son derece yol göstericidir: “Amel olmadan söz müstakim olmaz. Söz ve amel de niyetsiz istikamet bulmaz. Sünnet’e uygunluk olmadıkça da ne söz, ne amel, ne de niyet istikamete kavuşabilir.” ( Ebû Nu’aym , Hilyetu’l Evliyâ , 7/34)
Yüce Kitabımız’ın bildirdiğine göre İblis, ilahî huzurdan kovulduktan sonra Allah Tealâ’dan kıyamet gününe kadar mühlet istemiş ve istediği mühlet kendisine verildiğinde şöyle demiştir: Araf Suresi ayet.16-17.meali:“Öyleyse beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de onları (insanları) saptırmak için senin doğru yolunun üzerine oturacağım. Sonra onlara elbette önlerinden, arkalarından, sağlarından,sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredici bulmayacaksın…”

Dünya hayatının insan için bir imtihan olmasının hikmeti gereği İblis’e, insanları saptırmak için çalışması doğrultusunda mühlet verilmiş olduğunu bu ayetten anlıyoruz.

Konuyla ilgili bir diğer ayette, İblis’in göstereceği bu çabanın bütün insanları aldatamayacağı şöyle ifade edilmektedir: “(İblis) dedi ki: “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de onlara (insanlara, günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım. Ancak onlardan ihlâslı kulların hariç…” (Hicr, 38-40)

Buradan anlıyoruz ki, şeytanın aldatamayacağı kimseler, imanda, ibadette, ahlâkta ve sair söz ve davranışlarında yolunu Allah Tealâ’ya adayarak yaşayan ihlâs sahibi kullardır.
İblis’in ilahî huzurdan kovulması ile ilgili ayetlere dikkatle bakıldığında bir husus dikkat çekmektedir: O, insanları saptırmak için Sırat-ı Müstakim üzerinde oturacağını söylemiştir. Bu ne demektir? Elmalılı merhumdan yukarıda alıntıladığımız açıklamalarla birlikte bu sorunun cevabını düşündüğümüzde önümüze şöyle bir manzara çıkmaktadır:

Şeytan, Sırat-ı Müstakim üzerinde oturacağını söylemekle, sadece insanları bu dosdoğru yola girmemeleri için aldatmakla kalmayıp, aynı zamanda fiilen Sırat-ı Müstakim üzerinde bulunanları da saptırmak için gayret göstereceğini söylemiş olmaktadır. Öyleyse şeytanın hile ve tuzaklarından emin olmak için iman edip Sıratı Müstakim’e girmiş olmak yeterli değildir. Bu dosdoğru yol üzerinde hedefe doğru yürürken de yalpalamamak, yoldan sapmamak şarttır.

Bunu temin edecek olan ise,hayatın her anını disiplin altına sokacak murakabe ve kontrol sistemidir. Peygamber Efendimiz (sav), kendisinden sonra başkasına danışma ihtiyacı hissetmeyeceği bir tavsiyede bulunmasını isteyen sahabiye şöyle buyurmuştur:

“Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!” (Müslim, Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel) Burada Efendimizin, “Rabbim Allah’tır deyip, sonra da dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vaadolunan cennetle sevinin.‘ derler.” (Fussilet, 30) ayetine işaret ettigi görülmektedir.

Esasen bu istikametin, en temel ibadetlerden, insana en önemsiz gelen hususlarda dahi ilahî rıza ve muhabbete aykırı davranmaktan sakınmayı ihtiva ettiğinde şüphe yoktur. Bu sebeple İslam alimleri,Peygamber Efendimizin (sav) bu cevabının, İslâm’ın bütün emir, yasak, yönlendirme ve tavsiyelerini içinde toplayan kapsamlı bir ifade olduğunu söylemiştir.

Böyle bir istikamet elbette kişiyi yalnızca haram-helal hudutlarında değil şüpheli şeylerde dahi doğruya yönlendirecektir.

Rabbimiz şura suresi ayet.15.te mealen şöyle buyurmaktadır:*** Ey Muhammedi Bundan ötürü sen birliğe çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: ‚ ‚Allah ‚m indirdiği Ki¬tab’a inandım; aranızda adaletle hükmetmek ile emrolundum; Allah bizim de Rabbimiz, sîzin de Rabbinizdir; bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleri¬niz kendinizedîr. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah he¬pimizi bir araya toplar; dönüş O’nadır…***

Konumuzu Şehid seyyid kutubun bu ayet hakkındaki izahlarıyla noktalayalım inşaallah:” Bu, tüm insanlığı kapsayan yepyeni bir önderliktir. Açık, kesin ve kalıcı hareket metoduna uyan tutarlı, dengeli ve kararlı bir önderliktir. Bu önderlik bir kanıta dayanarak insanları Allah’ın dinine uymaya çağırır. Sapmadan Allah’ın emri doğrultusunda hareket eder. Birbiriyle çekişen, herbiri bir başka tarafa çekmek isteyen heva ve heveslerden uzak durur. Bu önderlik, tüm insanlar için gönderilen mesajın, peygamberliğin, kitabın, hayat sistemi ve hareket metodunun bir olduğunu açıkça duyurur.

İmanı tek ve değişmez aslına döndürür, insanlığı da bu tek asla yöneltir: „De ki: Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım.“ Sonra bu, hak ve adalet ilkesine dayalı olarak insanlar üzerinde egemenlik kurmak, bu doğrultuda üstünlük sağlamaktır: „Aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum.“ Şu halde bu önderlik siyasi otoritesi bulunan ve yeryüzünde tüm insanlar arasında evrensel adaleti ilan eden etkin bir önderliktir. (Bu mesaj henüz islam çağrısı Mekke’de taraftarları ile birlikte baskı altındayken geliyordu. Ama davanın bu karakteri, evrenselliği açıkça görülebiliyordu.)

Yine bu önderlik Rabb’lığın birliğini tüm dünyaya duyuruyor: „Allah bizim de Rabb’imiz, sizin de Rabb’inizdir.“ Bunun yanısıra sorumluluğun bireyselliğini vurguluyor: „Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir.“ Kesin bir söz ile tartışmanın bittiğini ilan ediyor: „Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur.“ Herşeyi nihai emir sahibi Allah’a bırakıyor: „Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O’nadır.“

Şu bir tek ayet, kısa ama kesin, öz, ince ve aydınlatıcı bölümleri ile bu son dinin karekteristik özelliğini açıkça ortaya koyuyor. Buna göre bu din, insanların arzu ve ihtiraslarından etkilenmeden kendi yolunda hareket etmek üzere gelmiştir. Yeryüzüne egemen olmak ve insanlar arasında adaleti sağlamak için gelmiştir. Bundan önceki bütün dinlerde olduğu gibi Allah’a giden yolun bir olduğunu göstermek için gelmiştir…(Fi Zilali Kuran.Seyyid kutub.)

Bu izah,nakiller ve bizlere ulaştırılan rivayetler dogrultıusunda son söz olarak denilebilirki; Sırat-ı Müstakim, yani dinimiz apaçık ölçüleriyle ortadadır. Artık bize düşen “Allah’a iman ettim” demek ve bu ölçülere sımsıkı sarılmaktır.Allahım bizleri dosdogru dinin olan sıratı müstakime sımsıkı sarılanlardan,Sıratı müstakime samimi baglı olanlardan eyle.Bizleri hak ve hakikatten ayırma.Bizleri Ehli sünnet vel cemaata hakkıyla gönül verip teslim olanlardan eyle.Sen her şeylere kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir…12.12.2010

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.